Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atziluth, Bölüm 2;Maça Kızının Şarkısı

Aşağa gitmek

 Atziluth, Bölüm 2;Maça Kızının Şarkısı Empty Atziluth, Bölüm 2;Maça Kızının Şarkısı

Mesaj tarafından Wenzel Paz Eyl. 21, 2014 4:55 pm







NYC - Empire State Binası
Gece Yarısı


“İnsan her zaman bir yağmur damlası kadar masum olmak ister, ama unutur ardı sıra gelen kara bulutlarla dolu geçmişini.”

Gökyüzü sanki eski insanların isimlendirdikleri gibi Tanrıların savaşını yaşıyordu. Yıldırımların ardına saklanmış gök gürültüleri, aşağıdaki yeryüzüne sanki bir tehdit mesajı gibi ürkütücü bir şekilde kulakları sarsıyordu. Hatta, yeri geliyor evlerin, gökdelenlerin camları sesin şiddetinden zaman zaman sallanıyordu. Tanrılar adeta gecenin bağrında, gökyüzünde savaşa tutuşmuş gibiydi. Zeus’un ve Thor’un şimşekleri kara bulutların arasından siyahın rasyonelliğine terk edilmiş yeryüzünü mavi bir ışıldama ile aydınlatıyordu. Hades ve Loki sanki birbirlerinden daha güçlü olduklarını kanıtlamak istercesine uzaklarda bir yerde masum birkaç ruhu çalmakla meşgul gibiydiler. Sanki gökyüzü bu savaşa ağlıyor gibiydi. Bulutların arasından yeryüzüne düşen yağmur taneleri adeta doğa ananın gözyaşları gibiydi. Gecenin içinde hükümranlığını ilan eden sert bir rüzgar ise yağmur damlalarını öylece etrafa savurup onları taşıyan melekleri yok ediyor ve kargaşa arasındaki soyut düzende yeni bir somut kargaşa yaratıyordu. Arabaların, evlerin ve gökdelenlerin camlarına tehditvari savuruyordu masumane yağmur damlalarını. İnsanlar ise gece yarısına doğru patlak veren bu senaryodan tedirgin birr şekilde yataklarında uyumaya çalışıyor ya da ellerine kahve bardaklarını alıp dışarıdaki, yer yer mavi ve mor ışıklarla bulutların ötesinde olan savaşı izliyorlardı. Ya da bazıları kalem ve kağıdı eline alıp yüzyıllardır şairlerin tek bir yağmur damlasına sığdırabildikleri koca hayalleri gibi yağmura dizeler yazıyorlardı. Bir sevgili yağmurun masume damlası ile simgelerken, onun güzelliğini ve hırçınlığını gökyüzündeki kargaşaya ve ilahi sahne olarak imgeleştirip satırları arasında, bu savaşı aşk ile yoğurup resmediyorlardı adeta. Satırlar arasına kelimeler, heceler ve harflerle çiziliyordu bu ilahi savaş ve bu ilahi savaş senaryosu sembolü altında dökülüyordu kalpten gelen gerçek duygular satırlara…

Önce suratına çarpan sert rüzgarın soğukluğunu hissederek ve ürpererek gözlerini açtı kadın. Gece kadar siyah dalgalı saçları rüzgarın tüm hırçınlığı arasında gene de adeta onunla raks edercesine dalgalanıyordu. Soğuk iliklerine kadar işlerken bütün bedeni ani bir acı ile kasıldığında, ıslak çehresindeki açık kahve bakışları göz kapaklarının arkasından belirdiğinde neler olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Daha sonra bütün vücudunun ıslaklığını hissettiğinde kadın çıplak olduğunu anlamıştı. Daha sonra dudakları üzerinde baskı yapan bir şeyi fark ettiğinde, gözleri tam aşağıda akıp giden trafiği gördü. Korku ile ağzını açmaya çalıştı ama bunu beceremedi. Çünkü dudakları dikilmiş ve kendisi Empire State binasının 102. Katında dışarıya doğru çakılmış bir çarmıhın üzerindeydi. Ayaklarını ve ellerini hareket ettirmek istediğinde bunu fark etmişti. Çünkü elleri ve ayakları çarmıha çakılmış ve kanamaya devam ediyordu. Çaresizce çehresinde dalgalanan korku dolu ifadenin arasına, yağmur damlalarının saflığına karışan gözyaşlarını azat etmişti. Neler olduğunu anımsamak yerine, bunca zamandır inkar ettiği Tanrı’ya iç sesi ile dua etmeye çalışıyor ve içinde haykıran çığlıklarla yardım istiyordu. Ayakları altında olan dünyaya haykırmak için neleri feda edebileceğini düşünürken,  çarmıhın sabitlendiği balkon kenarlığına yaslanmış olan maskeli bedeni konuşunca fark etmişti. “Ne kadar ilahi bir hava öyle değil mi Bayan Mollen?” Sorusuna sadece boğuk bir yalvarışı ifade eden sesle yanıt verebilmişti. Maskeli bedeni görüğüne ilk başta sevinmişti. Sonra onun ifadesizliği ve soğukkanlılığı onu buraya çıkaranın o oluğunu anlaığına sadece merhamet dileyen ağlamaklı bakışlarla ona bakıyordu. Sol tarafında kalan ve ürkütücü bir maske giyen siyah ıslanmış pardesüsüne sarılmış bir bedendi. Tekrar konuştuğunda hala ona yalvaran bakışlarla bakıyordu. “Bakın ne kadar güzel kokuyor değil mi toprak kokusu? Bu kadar yüksek bir yerde teras olarak kabul edilen bu yere doğa ananın bir parçasının getirilmesi ne kadar güzel değil mi?” Maskeli beden ışaraki hızla ve serkeşçe yağan yağmuru umursamaksızın öylece karşısında uzayıp giden ışıklı şehri seyrediyordu. “İnsanların çoğu neden toprak kokusunu ciğerlerine çektiğinde rahatlar biliyor musunuz Bayan Mollen? Çünkü kendi benliği ve özündeki koku bizzat o toprak kokusudur. Zira bizler topraktan yaratılmış canlılarız. Bir canlı bedenindeki özün kokusunu nasıl sevmez öyle dimi Bayan Mollen?” Sadece boğuk bir ses yankılandı sert rüzgarın bozuk melodisi arasında. Sonra rüzgarın yağmurla çıplak ete çarpışında yankılanan o küçük sesin şarkısı çalındı kulağına Wenzel’in. Maskesi altında, saçları arasından sızıp şakaklarından çenesine doğru süzülen yağmur taneleri ile ıslanan çehresinde huzur verici ve sadist bir zevkle karışmış bir ifade vardı. Ellerini ceplerinden çıkarıp çarmıhın arasındaki terasın ıslak döşemesinde arşınlamaya başladığına bir kez daha dudaklarından azat etti kelimeleri. “Fakir bir ailenin kız çocuğu büyüyüp Cambridge Üniversitesi gibi prestijli bir üniversitede çok iyi bir eğitimle finans ve ekonomi konusunda uzmanlaşıyor. Ardından siyaset meydanlarında ateşli bir taraftar olarak katılıp partisini temsil ediyor. Hatta ona inanların manevi yönleri ile yani dini duygularını içten içe suistimal edip onların Tanrı gibi bir varlığa inandıklarına içten içe hep onları hor görüyor. Söyler misiniz Bayan Mollen Tanrıya inanmayıp onun evinde onunla dalga geçmek size nasıl büyük bir zevk veriyor? Aa pardon konuşamıyordunuz dimi. Çünkü o üst mertebedeki siyasetçilerin erkekliğini içine alan o güzel ağzınız kapalı.” İki kere volta attıktan sonra eski yerine tekrar döndü Wenzel. Bu sefer sırtını ileride uzayıp giden ışıklı şehre dönmüş, maskesi ardındaki çehresini mimarinin son katınaki karartılmış odaya çevirmişti. Kadının yüzündeki korkuyu ve acıyı ise göz ucuyla takip ederken adeta tarif edilemez bir zevk almıştı. “Ne kadar garip dimi? Para uğruna bir zamanlar bedeninizi sattığınız zamanlardan bambaşka bir statüye gelmek. Ah, benim kim olduğumu zihninizde kendi iç sesiniz ile sorguluyorsanız söyleyeyim. Para uğruna satılan bazı değerli belgelere ulaşmaya çalışan birisi olarak yoluma taş koyduğunuz birisiyim sadece.” Wenzel sustu. Daha sonra çarmıha bağlı olan sisteme kaydı gözleri. Mimarinin en üst bölgesine yerleştirilen paratonere bağlıydı. Ve yer yer yıldırımların ziyaret ettiği bu bölgeye kaydı bakışları. Ardından kadının ayılmadan önceki zaman dilimindeki gibi mavi bir ışık bütün kudreti ile paratonere çarptığında, altındaki zeminin sallandığını hissetti. Ve maskesi üzerinde aydınlandı bütün gece bir anlığına. Sonra ise iki bedenin kulaklarında zonkladı gökyüzünün öfkesi. Wenzel sakin bir iç çekişle tekrar konuşmaya başladığında çiğerine dolan o kokuyu umursamadan devam etti. “Ne kadar ürkütücü değil mi? Böyle bir yıldırımın insan bedeni üzerinde bıraktığı etkiyi bilir misiniz Bayan Mollen? Önce damarlarınız genişler, içindeki al ve akyuvarlar parçalanır ve yok olurken, ilahi ışığın sıcaklığı bütün kanınızla beraber önce kalbineze ulaşır ve onu parçalar. Sonrasında ise bütün iç organlarınız ani bir şekilde yanıp kül olurken ateş bedeninizi yarıp dışarıya çıkmaya çalışır ve o sırada verirsiniz son nefesinizi. Sadece birkaç saniye içinde artık ölü bir beden oluverirsiniz.” Wenzel’in bakışları terasa adımladığı karanlık odanın dışarıya açılan kapısının pervazına yerleştirilmiş gergin ipe gitti. Sonra cebinde keskinliğini hissettiği maça kızı kartını çıkardı. Kendince onu gerin ipin olduğu kısma hizaladığında zihninde paratonere yerleştirilmiş olan sistemin çalışmasını izledi kendi içerisinde. Kartın keskin tarafı gergin ipi kesip geçtiğinde, çarmıha bağlı iletkenler üzerinde elektrik akımını serbest bırakacak anahtarı devreye sokacak ve ilahi ışığın bütün öldürücü etkisi çarmıh üzerine aktarılacaktı. Maça kızı kartını elinde birkaç çevirdikten sonra dudaklarından fısıltıyı anımsatan sihirli sözcükler dökülmeye başlamış ve elindeki kartı çevreleyen ateşin kızıl harelerini eline davet etmişti. Kadının bakışları sol tarafında ateşin turuncu ve kızıl renginin canlandığı yere odaklanmıştı korku ile açılarak. Ne olduğunu bilmediği bir şey maskeli bedenin eline ateşi getirmiş ve sanki onunla oynarcasına o bedene ilahi bir şeyi bahşetmişti. Wenzel, elinde bir süre yaktığı kartı ipe odaklayıp fırlattığında, önce kulaklarına kartın keskin tarafının duvara saplanışıyla çıkarttığı ses gelmişti. Ardından birkaç mekanik sesi takip eden sesler ve anahtarın devreye girdiğini ifade eden son çınlama. “Maça kızını bilir misiniz? Zenginliği ve şöhrete bayılır. Ama onun için ilah olan tek şey benliğinde büyüttüğü arzular ve istekleridir. Maça kızının neden falda havayı temsil ettiğini bilir misiniz peki? Çünkü Tanrı’nın mavi öfkesinde yakılmıştır bedeni.” Sözler ilk başta anlamsız gelmişti kadına. Sonra zekası devreye girip bütün parçaları zihninde topladığında kulaklarında çalınan o çınlama sesi tüm benliğinde yankılanmıştı. Biraz önce ortama bütün öfkesini kusmaya çalışan yıldırımın sesini düşündüğü neler olacağını anlamıştı. Gözleri korku ile açılıp maskeli bedene yalvaran bir ifade ile debelenmeye başlamıştı. Şimdi bedenine çarpan soğuk yağmur damlalarının bir önemi yoktu. Zira korku tesiri altında bir cehennem alevi hediye edilmiş bedenine. Sonrasında tüm somutluğu ile hissedebileceği bir alev. Wenzel kadının bakışlarını umursamadan dışarıya açılan kapıdan karartılmış odanın karanlığına bıraktığında kendini, kulaklarına önce ayakları altında sarsılan mimarinin uğultusu ve ardından arkasından aydınlanan bir mavi ışığın ahşap çarmıhın arasından çatırdama sesleri ile bedene ulaştığını ifade eden sesleri dinledi. Sonrasında ise bütün binanın pencerelerini sarsan bir gök gürültüsü doldurdu kulaklarını devamı ise rüzgarın tanıdık bozuk melodisi. “Bir şarkı çalındı bugün ufukta uzaklarda bir yerlerde, şarkılar hep güzeldi önceden ama bu şarkı korkuyu davet etti hepimize, bir şarkı çalındı bugün Tanrı katındaydı bütün ezgileri, ölümcül ve dehşet vericiydi ve o şarkıyı söyledi Maça kızı öfkenin maviliğinde ölü siyah dudaklar ile. Tanrı ve Maça Kızı bir şarkı söyledi bugün vakit fırtınanın ölüm mavisiydi.”






RP SONU


Wenzel
Wenzel
Şair

Mesaj Sayısı : 4

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz