Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

sketches

Aşağa gitmek

sketches Empty sketches

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen C.tesi Ağus. 30, 2014 5:34 pm




jaska ilmarinen &

*bunlar düzenlenecek olan eski/yarım rpler.
Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

sketches Empty Geri: sketches

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen C.tesi Ağus. 30, 2014 5:35 pm




2009-2010 (?)

"Paris'in güzelliğine, chéri!"
İnce camdan yapma kadehlerin ağızları birbirine hafifçe değerek, yankılanan o bilindik sesi çıkarttı. Genç adam yavaşça içkiyi dudaklarına götürürken bir yandan tam olarak böyle bir yere nasıl geldiğini, bir fahişeyi pahalı bir restaurantta sonunda hiçbir şey olmayacağını bile bile neden yemeğe çıkarttığını anlamaya çalışıyordu kafasında. Kadını, hayır muhtemelen kendisinden bile küçük olan genç kızı tüm saflığı ve güzelliğiyle o sokak lambasının altında gördüğünde, umursamadan geçip gitmek yerine patavatsızca ödüllendirmenin bir hata olduğunu yeni fark ediyordu. Zira genç kız dudaklarını yavaşça pahalı mendile silerken bile sıklıkla ona bakıyor, muhtemelen adını bilmediği bu adamı baştan çıkartmak için bir açığını bulmaya çabalıyordu. Eğer gecenin geç saatlerinde Paris'in sokaklarında avare avare gezinmeyi bir alışkanlık hâline getirmişseniz zaten bu tip hayat kadınlarından fazlasıyla görebilirdiniz; sadece paramı ver ve ne yapacağımı söyle. Herhangi bir onur, gurur veya kişilikten bihaber olanlardan elbet; yoksa aralarında hayatınızda ödeyemeyeceğiniz türden evlerde kalan, kıyafetler giyen ve hayatlarını pek çok kişiye oranla daha soylu yaşayanları da vardı, ancak onları sokaklarda değil, zengin birinin koynunda görmek daha yaygındı. Jaska, loş ışıkta yavaşça öne doğru eğildi, kızın pürüzsüz tenine, yanağına değen bir tutam saçı geriye attı ve sadece kısa bir süreliğine kızın sorgulayıcı bakışlarına hayranlıkla baktı; sonradan ise bunun kabalık olarak algılanacağı gerekçesi ile yeşil gözlerini kaçırmayı yeğledi. Kızın; iri gözleri, muhtemelen gerginlikten dolayı ısırdığı dolgun dudakları, ufak burnunu çehreleyen simsiyah dalgalı saçları ile incecik fakat biçimli bir vücudu vardı. Pek çok erkeğin arzulayabileceği, Jaska'nın ise -kendisine göre geçici- bir şekilde ona tutulmasını sağlayabilecek türden. Oğlan elbette bunun sadece palavradan ibaret olduğunu söylüyor ancak kızla ileriye gitmeyişinin tek sebebinin ise bu olacağını biliyordu. Kendi içerisinde fazlasıyla çeliştiğinin farkındaydı ancak bu onun yapısından kaynaklanıyordu; tekrardan zarar görmekten korkan biri oluşundan.

Restaurant; bordo, krem ağırlıklı, daha çok dantel ve oryantal desenlerle süslenmiş, masaların genelde dolu, müziğin ise ağır olduğu bir yerdi. Sevgilinizle gideceğiniz türden daha çok. Şu an ise onun sevgilisi daha sadece az önce teninin temas ettiği, adını bile bilmediği bu genç kızdı. Onu yakın bir zamanda tekrardan ziyarete geleceğinden emindi aslında ancak özel bir şeyler hissetmesi imkansıza yakın bir ihtimaldi. Jaska, sadece duygularını bastırır belki hevesini alacak kadar eğlenir fakat uzun ilişkilerden daima kaçınır ve ileriye gitmezdi. İnsanların bu yaptığına kötü sıfatlar takacağına ve onda bir kusur yaratmaya çalışacağından emin olduğundan belki, her zaman için içine kapanık olmuştu. Hem onun için tüm hislerini ortaya koymak fazla zayıflık yaratır ve sadece aptallığı beraberinde getirirdi. Oğlanın içinde yarattığı kendine özgü saygı ve mantık, aşılması güç bir bariyerle korunuyor ve hemen hemen hiçkimsenin onu aşmasına izin vermiyordu. İnce, uzun parmaklarıyla deri defterin arasına parayı bıraktı ve yanındaki kızla beraber kapıya doğru yöneldi. Buradan çıkarken veya yollarını ayırırken yeniden iki yabancı haline gelmelerini beklerken onun sesini duydu. "Josiané efendim, Montmarte tarafında. Belki bir gün tekrardan hatırlarsınız." Sözlerinin ardından kız, kızaran yüzünü saklama amacıyla başını öne doğru eğdi ve ellerini ince montunun ceplerinde ısıtmaya çalışırken hızlı adımlarla diğer yöne doğru gitti, birkaç saniye sonra köşede kayboldu. Tüm bu olup bitenler itiraf etmek istemese dahi hoşuna gitmişti.

**

Bedenine çarpan başka bir vücut ile irkildi, gecenin bu saatinde ara sokaklarda dolaşan başka kim olabilirdi ki kendisinden başka? Herhangi bir serseriden ibaretti muhtemelen, yine de onlar için bile fazlasıyla tenha kaçıyordu burası. Yeşil gözlerini kendisine çarpıp tüm düşüncelerden ayıran kişiye yönelttiğinde hiç ummadığı bir manzarayla karşılaştığı söylenebilirdi. Gecenin karanlığında bile yüzündeki tebessümü belli olan, ince, melodik sesinin kulaklarını doldurduğu genç bir kadın. Eğer bu kadar afallamasaydı muhtemelen tüm bunlar onu aksine sinirlendirmiş olurdu. Belli belirsiz ay ışığı altında yüzü seçilebiliyordu, ilginçti fakat ona baktığında sakinleştirici, tuhaf bir etki ile donanıyordu. “Seni bir yerden tanıyor gibiyim.” Onu tanımak mı? Sanmıyordu, zaten tanıdığı pek fazla kişi yoktu içe kapanıklığından dolayı. Kelimelerini özenle seçmeye dikkat ederek mırıldandı. "Daha önceden sizi gördüğümü sanmıyorum, şâyet öyle bir şey olsa idi yüzünüzü unutacağımı sanmazdım." Hafif alay, hafif övgü doluydu sözleri ancak kadının kendisine yabancı gelen bir çekiciliği olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Derin bir soluk aldı Jaska, kelimelerine devam etti. "Burada ne yaptığınızı sorabilir miyim? Son günlerdeki söylentiler duyulmayacak gibi değil." Bir konu açmaya çalışır gibiydi sanki, oysa sadece kendisinde az da olsa bir ilgi uyandıran bu kadın hakkında bilgi edinmeye çalışıyordu sadece. Kendisine uymayan davranışlar yine, ah daha ne kadar çelişecekti ki?
Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

sketches Empty Geri: sketches

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen C.tesi Ağus. 30, 2014 5:51 pm




   "Sanki sisle örtünmüş gibi her şey belli belirsiz siluetlerden ibaretti. Görmüyordum belki ama, hissediyordum. Aklımdaki cevapsız sorulara bakıyordum ve önceden fark etmediğim bir şeyi görüyordum: soracağım kişi neden hep ben oluyordu? Neden var olduğumu onların -insanların- bilmesi gerekmiyordu ya da tam olarak inandığım şeyin gerçekliğini. Eğer bir rahibe soracak olursam O'nun her zaman bizi izlediği ama göremediğimiz yanıtını verirdi. Bilmiyorum, belki de tüm amaç geçiştirmek idi ama sonuçta kanıtı olmayan şeylere inanıyordu o rahip. Ben neden bunu yapamıyorum? Yunan Tanrıları kitaplarda efsane olarak geçiyor ama anlatılan onlarca hikâye var ki. Aphrodit, Hades veya Zeus... Kimsenin açıklayamadığı veya göremediği şeyler. Mantığın ve bilimin yetersiz kaldıkları…"
   "Peki, insanlar nasıl bu saçmalığın farkında değiller? Sen neden birden bire bir şeye inanmak istiyorsun?" diye sordu oğlan. Dirseklerini dayadığı masanın üzerindeki mumdan dolayı yüzünün sadece belli hatları seçilebiliyordu. Elmacık kemiklerinin altındaki gölge, bir çocuğun gözlerindeki parlaklık ilk bakışta fark edilebilen birkaç detaydı mesela. Sanki bir hikâye dinlermişçesine rahattı. Jaska için tüm bu din olayları sadece inanacak bir şey gereksiniminden doğuyordu. Tuhaf diye düşünüyordu bazen. Görmediğin bir şeye tapmak, gerçekten tuhaf...
   "Şey, sanırım o da inanç gözleri kör ettiğinden dolayı. Yapma, öldükten sonra çürüyeceğini ve unutulacağını bilmek seni mutlu mu ediyor?" dedi genç. Bir an için duraksadı ve hâlâ reşit bile olmamış sayılan oğlanın gözlerine dikti bakışlarını. Düşündüğü şeyleri öğrenmek istiyordu sanki. Ardından oturduğu sandalyeden kalktı. "Sanırım gitmem gerekiyor. Anlarsın ya kitap üzerine çalışacağım." Birkaç dakika sonra mumu üfleyerek ışığı yaktı. Hafif gerilmiş yüz hatlarına sahipti, oradan gitmek istediği belliydi. "Tamam" dedi sadece Jaska. Bazen sadece içinde biriyle konuşma ihtiyacı doğan insanlara rastlıyordu, gülecek şeylere değil ama daha çok ciddi konulara. Kendisi de bilmiyordu suçları, dinle ilgili yorumları veya vicdan azabı çekenleri dinlemekten memnun muydu? Aslında öyle pek bu tür olayları görmüş biri sayılmazdı herhangi bir yorumda bulunması bile saçmaydı. Kendi sorunlarını bir kenara bırakıp başkalarınınkilerle uğraşmayı seviyordu belki de. Bir anlığına bile olsa kendini umursamıyor onu ilgilendirmeyen konulardan bahsediyordu, çoğu bir saçmalık olsa dahi.

   Sadece birkaç dakika sonra, bütün bu seremoni ona hiçbir şey ifade etmezken sandalyeden kalktı. Her insan gibi hayatında olan ufak değişiklikler nedeniyle sıradan rutinini bozmak zorunda kalıyordu. Halasının güya olan işleri nedeniyle bir otelde kalması gerekmişti. İlk kez 13 yaşında taşınma niyetiyle geldiği Fransa, sokakları dolduran ufak fakat oldukça dikkat çekici otellere de ev sahipliği yapmaya başlayalı epey olmamıştı, en azından büyücüler için tabii. Dünya, gittikçe gelişiyor ve yaşayanlar için daha da kötü bir yer haline geliyordu. İnsan selinin içinde sürükleniyorlardı sanki, geçen 17 yıl bir şakadan ibaretti gibiydi. Bir hikâye veya sıradan bir rüya ne fark eder ki? Sonuçta zaman hızla akarken, bir gün bu da sona erecekti. Her şeyin farkındaydı, hiçbir göz boyama isteği olmadan.
   Eski evin dış kapısını aralayıp kendisini dışarı attığında bunun için sevindiği söylenemezdi. Sıradan düzenleri seven bir yapısı vardı sonuçta ve bunu bozmaktan hoşlanmıyordu. Asit yeşili gözlerini gökyüzüne kaydırdı, gri bulutların arasına sıkışmış koyu maviden etrafa yansıyan gümüş ay. Oysa istediği kesinlikle iç karartıcı bir hava değildi. Fransa’nın sokaklarına yayılan yosun ve lağım kokusu, hoş olduğu söylenemese de bir süre sonra alışacağınız türdendi. Bir süre sonra o garip dile, o garip aksanlara ve iç karartıcı boş sokaklara da alışıyordunuz tabii. Eğer yeteri kadar burada kalmışsanız ayrı kaldığınızda bunları özlüyordunuz.

   ***

   Otele varmış, elindeki hemen hemen boş sayılabilecek bavulu bir köşeye koymuştu. Yapacak bir meşgalesi olmadığından, genç heveslerinin onu bir anlığına da olsa cezbetmesine izin vermişti. Sade ama hoş döşenmiş odadan ayrıldı. Daha çok karanlık renkler ve loş ışıklarla döşenmiş olan bara geldiğinde, aklındaki tek şey sadece sarhoş olmak ve o an ne istiyorsa -tüm sorumluluklarını unutarak- onu yapmaktı. Elbette kendisi de henüz farkında değildi bu amaçsızlığın, aslında günün tüm amacı haline dönüştüğünden. Bardan bir ateşviskisi aldı ve onu yudumlarken genelini sıkıcı çiftlerin oluşturduğu bara göz gezdirdi; tanıdık bir sima görünce duraksamıştı. Vynsja. Aslında yakın falan sayılmazlardı, aksine hakkında çok az şey bildiği kişilerden biri sayılabilirdi. Ayaküstü birkaç diyalogtan başka ilişkileri olmamıştı Hogwarts yıllarında. Bir an için yanına gidip konuşmak ve tanımamış gibi davranmak arasında çelişkiye düşse de herhalde tek başına burada durmanın saçma ve gereksiz olacağı düşüncesi ağır basmıştı. Genç kadının yanındaki sandalyeye geçti ve içkisinden bir yudum aldı.

   "Seni burada görmeyi gerçekten beklediğim söylenemez. Ve, birini beklemiyorsun değil mi?" Son sözleri hafif alaycılık barındırsa dahi bunun da diğer konuşmaları gibi olacağını düşündüğünden dolayıydı o da. Hani birkaç basit laf ve ardından söylenecek bir şeyleri kalmayacaktı muhtemelen. Son bir-iki yılda ne değişmişti ki? Loş ışık altında -seçebildiği kadarı ile- Vynsja'nın yüz hatlarını inceledi; güzeldi, gerçekten güzeldi.


Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

sketches Empty Geri: sketches

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen C.tesi Ağus. 30, 2014 5:52 pm




 Yer: Godric’s Hollow, Mezarlık.
Zaman: 5 Ocak, sabaha karşı 01.30

"O'nun anısına."Voldemort öleli kaç yıl oluyordu? Kaç yıldır buraya gelip anmaktan başka bir şey yapmıyorlardı? Danimakarlıların şenliklerle kutsadığı bu günde, beş ocakta, Londra'da değil en ufak bir kar izi, sadece serin bir rüzgâr bulmak zordu. Kutsanmış bir gün, lanetli bir ölüm; sihir bakanlığından gelen sevinç nidaları, ölüm yiyenlerin gözlerinde görülen o nadir hüzün. Neredeydi etrafa korku salan o asiller? Neredeydi dünyanın dört bir yanına adını duyurmuş acımasız katiller? Hepsi bu günün gelmesinden korkuyor gibi bir tavıra bürünüp susmuşlardı. Bastırılan öfke patladığında kötü şeylere yol açabilir. Asit yeşili gözleriyle cesetsiz mezarın –uzun bir süre önce bedenini yakmışlardı- başına siyah gül bırakan Lucretia’yı izledi sarışın adam. Çıkık elmacık kemikleri, siyah saçları ve kol, etek uçları dantelli uzun elbisesinden de belli olabileceği gibi, güzel sayılabilirdi kadın. Lakin ne varsa o da yılların eskitemediği bağlılığa sahipti. Yaptıkları şeyin tamamen aptallık olduğunu biliyor; fakat ölü birinin üzerine tartışma yaratmaya da korkuyordu. Ona, Voldemort’a hayranlıkla bakanlara bunun tamamen saçmalık olduğunu söylerse o an kaç kişi tarafından lanetlenilip öldürülmeye çalışırdı? Özellikle bugün, korkutucuydu düşüncesi. Simgeleşmiş beş ocaktan kurtulmayı defalarca denemişti aslında, olmayan işler, aylar öncesinden ayrılan randevu… Hiçbiri işe yaramamıştı. Mezarlığa doğru koşar adımlarla yaklaşan çocuğa çevirdi bakışlarını. Soluk soluğa kalmış halde yanlarına ulaştığında ağzından sadece şu sözcükler döküldü. “O… Potter’ın sevgilisi… Ölmüş.” Kasvetli havayı bozabilecek tek şey vardı herhalde ve o da gerçekleşmişti. Ölüm yiyenlerin böyle bir zamanda intikam almasının cezasının ölüm olduğunu herkes bilirdi, kimin yaptığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu açıkçası. Sonucun ağır olduğu yetmezmiş gibi, Albus Potter? Yıllar önce Voldemort’u öldüren veledin oğlunun sevgilisi miydi öldürülen? Oluşan sessizlik, korkutucuydu.

Lucretia, gözlerini önce -yaşı en fazla on beş olan- elçiye, ardından sarışın adama çevirildi. Siyah gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Bizim yaptığımızı sanacaklar değil mi? O lanet kızı öldürdüğümüzü?” Gözlerini kapatıp duraksadı bir an için, ardından sanki ilk kez nefes alıyormuşçasına derin bir nefes aldı. “Çoktan intikam alınmadı mı? Hadi Jaska, bu oyuna gerçekten gelecek miyiz? Adeta dalga geçiyorlar.” Ölümün karşılığı ölümdür, akan kan bir kez öfkenin hışımına uğradı mı karşısına geçmek imkânsızdır. Hemen yanlarında bulunan maskeli adam sessizliğin içinde, hemen mezarın yanında kısık sesle Fransızca bir küfür savurdu ve elçiye git dercesine işaret etti. Adamın elini asasına götürmesinden mi yoksa oluşan manzaranın büyüleyici değil de korku filmlerinden çıkmış gibi durmasından mı ürktü bilmese de çocuk hemen çıkışa yöneldi. Zaten cevabı geciktiren sarışın adam mırıldandı. “Yapma Lucretia. Korkuyor musun yoksa?”, “Ne haddine hakaret etmek?” Aniden hiddetlenen kadın boğazına doğru atılmıştı ki yanındaki adam yavaşça onu tuttu. Sadece bir iki adım gerilemiş fakat tepkisiz yüzü değişmemişti, en ufak bir mimikten eser yoktu, öfke dışında tabii. Jaska’nın dudakları hafifçe kıvrıldı ve alayla birkaç laf söyledi. “Seni fahişe.” Korku. Ölüm yiyenleri içten içe yiyen fakat dışa vurmaktan kesinlikle kaçındıkları şey. Zamanla ruhlarına musallat olan karanlığın hiçbir zaman yenemediği şey. Herkesin korktuğu şeyler vardır; ölüm, acı, karanlık… Onları insani duygulardan uzaklaştıran neydi ki? İnsanların yan gözle bakmalarına alışmışlardı, çoğu kez intikam, öfke gibi şeylerle yüz yüze gelmeye de. Bir süre sonra insanların yüzlerinde korkuları okuyabilir hâle gelenleri bile çıkabiliyordu aralarında. O kadar kan akıtılması, o kadar vahşet niyeydi peki? Eğlence miydi sadece? Güç arzusu daha çok… Ölüm yiyenlerin çoğunun güce ve başarıya karşı büyük bir arzu ve açlık halinde yaklaşması korkutucu sayılabilirdi.

“Yeni bir lord seçilmeli. Kaç yıldır erteliyoruz zaten.”“Ertelemiyoruz, onlar güçsüz oluyor. Bir haftadan fazla dayanamıyorlar Jaska.”“Bir de bize cani derler. Her sihir bakanını öldürmüyoruz ya.”Haklıydı aslında. Frank, Thomas, Percy… Kaç kişi başlarına geçmişti Voldemorttan sonra sayamamıştı. Kaç kişi güç sarhoşu olup kendisini öldürmeyi denemişti peki? Bir süre sonra lanetli mevkii haline bile gelebilirdi belki. Sadece Peter Pettigrew’in bildiği o iksiri, kalan en ufak bir şeyi saatlerce aramış, onu geri döndürmek için fazlasıyla uğraşmışlardı. Herhangi bir sonuca ulaşamadıklarını görünce bırakmaları gerektiğini anlamaları uzun sürmemişti. Umut, onlara göre değildi. Voldemort’un dönmeyeceği yirmi yıl sonra ancak belli olmuşken daha ne yapabilirlerdi ki? Kiliseye gidip dua etmelerini ve beklemelerini isteyemezdiniz sonuçta. Zaten içlerinde bulunan çoğu kişinin inanmadığı göz önüne alınırsa... Kadın, onu şaşırtarak belki hayatında ilk kez kadere boyun eğerek; “Tamam.” dedi. “İki saat sonra karargâhta buluşuruz.”

Yer: Londra’nın sokaklarının altında bulunan ufak toplanma yeri.
Zaman: 5 Ocak, sabaha karşı 04.00

Yuvarlak bir masa, ne sonu var ne de orada oturmayı hak eden biri. Sadece etrafına doluşmuş yaklaşık otuz kadar ölüm yiyenden oluşuyordu. Hepsine sükûnet hâkimdi. Potter’ın sevgilisinin öldürülüşü, yeni lord seçilmesi. Lanetli bir ölüm gününde yeni bir doğuş gerçekleşmesi mi bekleniyordu? Saçmalık. Sadece alelacele bir karar alınacak, lord ilan edilecek ve hayatlarına tekrardan bağlılık katan bu olayın ardandan hepsi dağılacaktı. Kim seçilecekti, kim seçilmeliydi? Kimsenin bir şey bildiği yoktu. İşin ironik yanı ise onca kişinin sadece izleyici olarak katılmak istemesiydi. Masaya göz gezdirdi, en genci on sekizlerinde olan çeşitli, fakat bir o kadar da gereksiz kişilerden oluşuyordu. Adaylığını koymaya hevesli, canına susamış biri yoktu. Eskiden olsa ne kadar da istekli görünürlerdi. Onun ölümü her şeyi değiştirmişti maalesef ki. Bazıları için küçük bir çocuğun buna kalkışması bile alay edilecek konu iken sonunu da umursamazlıktan gelmiş, bazıları ise başından sonuna kadar bütün olayları takip etmiş sonunda da kendi canı alınmış gibi hissetmişti.Bütün bir gecesini bu işe vermek istemediğini fark ettiğinde zaten seçilmeyeceğini bildiği halde dudaklarını araladı kanını akıtmak istiyormuş gibi bir tavıra bürünerek. “Ben, onun yerini almak istiyorum.” Şaşkınlığın etkisiyle biraz sessizlik, ardından salonu dolduran fısıltılar. Titrek, yaşlı bir ses duyuldu arkadan. “Lucret! Çok genç o! Hepimizi kargaşaya sürükler!” Ne zaman kendi söz hakkı Lucretia’ya geçmişti bilmiyordu fakat nerede oturduğunu dahi kestiremediği kadının sesini duydu. “Diğerleri çok mu yaşlıydı sanki seni aptal? Sen daha bu gece orada bile değildin. Onu anarken yanımızda bulunmadın. Bu mu bağlılığın senin?”, “Ben hiç kimseye bağlı olmam Lucret. Sizin gibi içler acısı durumlara düşecek değilim.” Herkesin gözleri öfkeyle adama çevrilmişken kadın çoktan asasını devreye sokmuştu bile. Nitekim adam kargaşa tezinde haklı çıkmıştı, fakat bu çok daha farklı bir olay elbet. Kadın koltuğuna gerisin geri yerleşirken salonu tarayan gözleri Jaska’nınkilerle karşılaştı. Kötü şans dedikleri bu olmalıydı herhalde. Şimdi karşı çıkan herkesin öldürülmesi gerektiği mi anlaşılacaktı? Yaklaşık bir ya da en fazla iki kişi daha onun ardından adaylığını belirtmişti.İkinci bir elçi Jaska’nın lord olduğunu belirtirken adam bundan memnun olduğunu sanmıyordu aslında. Kolunu sıyırıp yavaşça kanını bir kadehe akıttığında ve bunun sonucu onun elden ele gezdirilip lord konumuna getirilmesinde de. Buna karşın Lucretia’nın gözlerinin parıldadığını görebiliyordu, sanki o fazlasıyla hoşnuttu bundan isterse kendisi bile olabilirdi ya. Sorumluluklardan genellikle kaçınan biri için tuhaf sayılabilirdi. Açıkçası bu mevkii için uygun olup olmadığını bile bilmiyordu açıkçası. Gerçekten tüm bir ülkeyi kaosa sürükleyebilir miydi isterse? Potter’ın sevgilisinin ölümünün ardından ne yapacaktı peki? Oturup izleyebileceğini şu raddeden sonra sanmıyordu. Ölümün cezası ölümdür şeklinde bir prensibe uyacaksa bakanlık, onların da buna göre davranması gerekmez miydi özellikle de katilin onlar olduğu sanılırken. Bilmiyordu. Ne kadar geciktirebileceğini de bilmiyordu gerçi ancak fazlasıyla hızlı karar almak doğru sayılmazdı. Şimdilik sadece beklemeye karar verdi. Eğer ki herhangi bir baskın veya ölüm haberi gelirse o da buna göre davranacaktı.


Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

sketches Empty Geri: sketches

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen C.tesi Ağus. 30, 2014 5:58 pm




pour penser a voir

Şu an yankılanan tek ses kendi ve arkasında peşi sıra onu takip eden oğlanın ayak sesleri iken Jaska Ilmarinen, onun varlığını bir süre için zihninden silmiş sayılabilirdi. Krem rengi, hemen her beş adımında birer lüks lambanın aydınlattığı, oldukça Yunan zevkini andıran bir şekilde döşenmiş koridoru arşınlarlarken; gerçekten zihninde ona ait en ufak bir düşünce barındırmıyordu. Asit yeşili gözleri bazı bazı arkasına yönelip varlığını kontrol etse ya da zihni şu an bir ihtiyaç haline gelmesine izin verdiği oğlanı sorgularken tüm bunlardan uzakta tutmayı yeğledi sadece bir süre için. Bunu oldukça sık yaptığı düşünülebilirdi; tek sorununun ona fazlasıyla takmış eski sevgilisi ya da aksine onun ilgisini çeken nadir dişilerden olan Ria olduğunu hayal edebilirdi bir süre için oysa onlar bile bir süre sonra o kadar karışık hallere girmişlerdi ki Jaska, kendisinden farklı biri gibi davranmaya başlamıştı. Hem de gözle görülebilir bir seviyede. Sorunun sadece Ilmarinen laneti olmadığı, Ria'nın Daniel ile olan tuhaf ilişkisinden uzak, Maeve'in de kendisini kontrol etmediği veya sadece bu artık çok köklü sayılmayacak ailenin varisi olmadığı zamanları özlediği düşünebilirdi başta ve bazı belirtilerin bundan kaynaklandığı. Buna rağmen onun da tam olarak doğru olmayacağı da bir gerçekti. Sorun şuydu ki sadece birkaç yıl önce tamamiyle tek başına yaşamaya alışmış oğlan, şimdilerde ise bu durumun tam tersi olarak hem gereğinden fazla şeyle uğraşmaya başlamış hem de artık genç bir adam olmanın temelini atmıştı. Neden bilmiyordu ancak bu, gereğinden fazla korkutuyordu onu. Büyümek istemeyen bir çocuk olmasından değildi, malum Jaska'nın düşünce yapısı her zaman bir adım öndeydi yaşıtlarından ancak; herhangi bir güç sahibi olmak istememesindendi tamamiyle. Bilinen oydu ki, Finli oğlan yapabileceği değil de yaptırabileceği şeylerden nefret ederdi. Geri kafalı diyebilirsiniz ya da kendisinin yapacağı şeylerin hayatta çok az yer kapladığından belki biraz da salakça ama o, şaheserlerinde kendi adının olmasını severdi. İlişkilerini kontrol etmek bu yapabileceği şeylerin dışındaydı mesela ama onun da kendisine ait yolları vardı. Örneğin Javier'ı ele almak gerekseydi; o, Jaska'nın hiç bırakamayacağı parçası olurdu. Nasıl tanıştıklarını hatırlamıyordu, ya da nasıl konuşmaya başladıklarını ve işin garibi o da öyle. Ancak bir süre sonra ikisinin ilişkileri, muhtemelen birbirlerinin de kusurlarını örten yansımaları olduğundan iyi bir seviyeye ulaşmış denilebilirdi ve oradan da toplum tarafından yadırganan farklı bir kavrama. Bir gün bu onu da tamamiyle silip atması gerekeceğini biliyordu; işte o bir gün de, Jaska'nın istediği bir zamandı, eğer gerçekten bunu istiyorsa o da. Şu an için ise Javier, onun söylediklerini tam anlamıyla anlayacak kapasitedeki tek insandı. Buna rağmen her hareketleri bir o kadar da yanlıştı. Beraber olmamaları gerektiğinin farkındaydı, hatta o çok uğraşılan sıfatını koruması gerektiğinin de; yine de Jaska'nın ne zaman bu tip şeyleri umursadığı görülmüştü ki? Muhtemelen her ne kadar öyle durmasa da, kendi hayatındakileri bir başkasınınkinden az önemseyecek nadir kişilerdendi. Bu kendi konumundaki biri için tuhaf sayılabilirdi, Javier için ise son derece normal. Onu ne zaman bu kadar sahiplendiğinin de farkında değildi Jaska ama bundan en ufak bir pişmanlık da duymuyordu. Sıkıldığında, sanki eliyle koymuşçasına bulabileceği oğlana karşı tüm bunların ise birer mantık çerçevesinde yapılmasıydı işte her şeyi bir bu kadar ironik yapan. Bazı özelliklerini hiç kaybetmiyordu.

Javier'ın sarf ettiği cümleyi duyduğunda cevap verme zahmetine girişmeyişi de umursamazlığından değil de, kendi içerisinde yaptığı birkaç planı olduğundan denilebilirdi veya oğlanın ciddi ciddi uyumayacağını bildiğinden. Onlar en son ne zaman böylesine bir yerde buluşup sadece kendilerini merkeze alarak vakit geçirmişlerdi ki? En çok da bu yüzden, oğlanın kendisine doğru attığı adımları ya da beline doladığı kolları onu şaşırtmamıştı. Birkaç saniye için, oğlanın onun yüzünü belki beş yüzüncü kez bu kadar detaylı incelemesine izin verirken, nefesini hemen suratında hissetti. Ondan asla sıkılmayacağının farkındaydı ve bu, sürekli bir şeyleri taze tutma çabaları olduğundan ya da o tip bir şeyden de değildi. Javier Derichs, Jaska'nın bile sürekli ilgilenebileceği yegane insandı. Görüşleri, zihin yapısı ya da sadece ettiği manasız laflardan bile görebileceğiniz en güzel şeyleri çıkartabilirdi o. İkisinin de amacı bir birliktelik yaratmak olmadığından belki bu kadar da yakınlardı. Sonuçta aralarında olan biten her ne olursa olsun her zaman için dertleşebilecekleri sadece birbirlerinin olacağını biliyorlardı, konu kendileri bile olsa. Burada her şey tenseldi, ya da o öyle sanıyordu. Dudaklarına, sanki saldırırcasına değil de tam zıttı bir hareketle kendininkileri dayayan oğlanın busesine karşılık verdi aynı derecede. Bir eli, yavaş bir şekilde Javier'ın saçlarına gidip de hep yaptığı o hareketle karıştırırken onu ne kadar da iyi tanıdığı düşüncesi geldi aklına. En küçük detayına kadar bildiği o kişilik, zihin ve beden şimdi kendisini ona daha çok çekerken, Jaska, dudaklarını ısırmak zorunda kaldı. Çok hafif bir şekilde kendisini ondan ayırırken onun da duyabileceği bir tonda mırıldandı. "Uyuyacağını söylediğini sanıyordum." Oysa karşısındaki oğlanın bel civarında olan eli, yavaşça tişörtünü çıkartırken şimdi o istese bile buna kendisinin izin vermeyeceğinin bir habercisiydi.
Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz