Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

jaska & judith

Aşağa gitmek

jaska & judith Empty jaska & judith

Mesaj tarafından Jaska Ilmarinen Salı Ekim 14, 2014 2:07 pm




Jaska Ilmarinen, Judith Greyjack
Yedinci sınıfın sonu

Ortak salonun klasik, bahar havasındaki halini hemen hemen kafanızda canlandırabilirsiniz aslında ancak ben yine de pekiştirmek istiyorum. Yeşille süslenmiş duvar halılarından, köşelerdeki siyahlıklarda kaybolacak gibi görünen öğrencilerden, şöminenin karşısında oturan ve dışarısının yeteri kadar sıcak olmadığından yakınanlardan ve tamamiyle bir parti havasında geçen o hali en azından canlandırın istiyorum. Öyle ki, bu, görüp görebileceğiniz en güzel manzaralardan bir tanesidir. Kimsenin dersler üzerine eğilmediği ya da boş yere drama yaratmaya çalışmadığı ve sadece ağaçların, menekşelerin yeşermeye çalıştığı sayısız günlerden ibarettir. Ayrılmak için fazla heveslenilip aynı zamanda ana rahminden ayrılmak istemeyenlerin kişiliklerinin en fazla farkında olduğu zamanlardır. Başkahramanımız da bu sıcak ortama, soğuk bir ülkeden gelenlerdendir diyebiliriz. Öyle ki bu soğukluğu zamanla iç benliğine işlemiş bile denilebilir, ancak bazen onun bile eğlendiğini göz önünden ayırmamak gerek. Meşe ağacı masa takımlarından birinde yer alan bedeni, önündeki işiyle o kadar meşguldür ki zaten tam anlattığım vakitlerde, gerisini sorgulamasının dahi gereksiz olduğuna inanabilir o. Jaska için, o, açan zambaklardan farksız fakat aynı vakitte bir o kadar yüzeysel de değildir ki, o çiçekler kadar yitip gitmesin. Kendisine olan görüşü şairsel değildir, evet. Belki Baudelaire tarzı diyebilirsiniz ancak onun sembolistliği bile anlatmaya tam olarak yetmeyebilir. Omuzlarının ardında maviliği, potansiyeli taşıyan birini zaten kızıllıklara boğmanız dahi mümkün değildir pek. Zaten bunu da arkadaş çevresinden ya da hareketlerinden direkt olarak belli edebilir. Üzerinde onun, feminen kaçan vücuduna bir terziden çıkmış gömlek ve pantolon takımı ve gözlerinde ise asalet vardır. Hemen karşısında onu, tam aksine öfkeyle izleyen ise kendisinden bir yaş küçük kuzeninden başkası değildir. Ancak kuzeni Matias’la görünüş dahil hiçbir konuda benzerlikleri yoktur ve zaten karşısındaki, sahip olduğu lanetten ötürü istenmeyenden başkası da değildir. Eğer yazdıklarımız eski çağlarda yer alsaydı, taht için kavga eden iki akrabadan başka bir şey olmazlardı. Öyle olsaydı, şu an burada sadece Jaska oturuyor olurdu. Ancak hal böyle değildi ve karşısındakine ise ihtiyacı vardı, hem de fazlasıyla. Malum bir ileti yazıyordu ve elçisi ise karşısındakinden başkası olmayacaktı. Derin bir iç çekip kalemin, parşömenle dansını devam ettirdi. Bu, öyle bir raks idi ki sadece kendisi ne kadar çok duygu taşıdığını okuyabilirdi. Mektubun iletildiği kişi bile değil. Yine de sakin kalmayı başarabilmesi tam bir mucizeydi.

Jaska, kafasındakilerin başka kimse tarafından okunamadığına ve asla da okunamayacak olmasına tepkiliydi en çok. Kimse onun gibi düşünemeyecekti ve asıl önemlisi, kimse onu tam olarak anlamaya dahi yanaşamayacaktı. İçler acısı derdi bu duruma. Mithra’yı özlerdi, evet. Sadece onun değerini bildiği kardeşini özlerdi ve tekrardan onu isterdi. Af dilerdi boş zamanlarında ondan. Çarpık bir zihin yapısının, çarpık bir ilişkinin çarpık çocuklarıydılar onlar ve yine aynı şekilde devam eden durumları yüzünden cezalandırılmışlardı. Katolik okullarına giden Finlinin bu söylemleri keza saçmadır. O, asıl bir din kurmak gerektiğine inanır çünkü, birini takip etmeye değil. Ama başı sıkıştığında ise kelimeleriyle bunun tersiini ispat etmekten de çekinmez. Ne istediğini bilen biri ne zaman olmuştu ki gerçi? Öyle olsa zaten şu an, yazdığı cümlelerden ırak olurdu. Hala daha güzel olarak adlandırılırdı. Değildi.

Üzerine, tüy kalemle birkaç kelimenin sıkıştırıldığı parşömen parçasını katlayıp mühürlerken bir yandan da tüm bunlarla nasıl baş edeceğini hesaplıyordu. Açıkçası her şeyin gereğinden de hızlı olduğunu savunabilir ya da sadece, sevgili sıfatını yakıştırdığı kızı hayatından çıkartabilirdi. Kaldı ki bundan başka bir yol görmemesi ise maalesef ki kendi yaratıcılığının zayıf olmasından ötürü de değildi. Ancak ona sorsaydınız, platin saçlı genç adamın cevabının, bu tür şeyleri halletmede sizden iyi olduğu cevabını alırdınız. Peki yazılan mektup ve eldeki durum neydi? Kafasındaki karmaşaya rağmen fazlasıyla basit bir yanıtı vardı: kendisi, büyük bir hata yapmıştı bir başka hatanın üzerine. Salondan ayrılıp da baykuşhanenin merdivenlerine yöneldiğinde aklında bunlar vardı. Mektubu, sahibine ulaştırmıştı muhtemelen şimdiye dek ve yapacağı tek şey beklemek ve eğer vakti gelirse rol yapmak olacaktı. Gereğinden saf ve gereğinden de hassas biri için kesinlikle göstermediği özelliklerini nasıl da isterse masanın üzerine koyabiliyordu! Gereken bu olmamalıydı, eğer tam olarak bir erkek olmak isteseydi işte o zaman bazı duyguları öğrenmeyi kabullenmeliydi. Oysa o, kendisini bile tanıyabilecek hislere sahip bir adam değildi. Boşluktu hissettiği ve vazgeçmediği. Fazla doluluktu kurtulamadığı. Yutkundu, merdiveni çıkarken suratına ılık meltem çarparken. Yeşil gözleri kimsesizliği tararken düşündü neyi hak edip neyi etmediğini ve korkuluğa yaslanırken merak etti, her şeyi kendisinin mi mahvettiğini. Hangisi olduğunu dahi bilmediği ikizlerden biriyle olan münasebeti, buna değecek miydi? Sadece dürtülerine göre davranan biri, nasıl koca bir ailenin varisi olacaktı? Büyümeliydi, Hades görmeden bu hallerini ve büyümeliydi ki kendisini, kendisinden kurtarabilsin. Tekrardan gururla ismini bastırarak söyleyebilsin. Bugün ise bunun ilk adımını atacaktı işte, bir başkasının acısı üzerine.

Yoksa her şeyi aklında mı dramatize ediyordu? Yoksa kendi gözünde bile bir erkekti de bunu geliştirmeye mi çalışıyordu? Geçmişini unutmuştu da kendisine, Mithra’yı anımsatarak işkence ediyordu? Sahip olduğu ve bazen yıktığı bedenleri nasıl olur da küçümseyebilir ve hatta, kafasında güzelleştirmekten çekinmezdi o zaman? Claudia ile aralarında geçen her şey, sadece onu mutlu etmek adınaydı oysa. Jaska için sadece diğerlerinin mutluluğu ve dürtüleri vardı, kolayca kullanılabilen birinden başkası değildi. Uzaktan görseydiniz ama o kadar güçlü biri sanıp hayran kalırdınız ki. Göründüğü kişi miydi o yoksa olduğu mu? Judith, Jaska’da neyi görebilmişti ilk senelerinde de ona bu kadar hayranlık beslemişti o zaman? Bu isimde, zihninde de olsa duraksadı genç adam. Judith’e dahi, en yakın arkadaşını kullanarak bahşedeceği duyguları hesabına kattı. İşte bunu dürtüleri o zaman ona haber vermemişti ve sadece bırakması gerektiğini söylemişti. Jaska iyi biliyordu ama, dürüstlükten ve tezatlıktan başka şey bulamadığı, yine de hoşuna giden bu kadından istese, daha da fazlasını alabileceğini. Günlüğünü bulmuştu mesela, her yerinde isminin geçtiği kitaplarını ve bunların hiçbiriyle alakası yokmuş gibi davranmıştı. Ancak asıl fark ettiği şey, kendisinin, kullandığı birinden yediği laflardı. Günlüğünde sadece kendi adının geçtiği yazmıyordu mesela, Kyrie’nin laflarında sadece o gizli değildi aynı zamanda. O yüzden belki de acımasız davranıyordu veya davranmıştı. Asla sahip olmadığı bir şeyi kaybedemezdi ve açıkçası, Judith, bir başkasının yolunu gözlerse dahi bunu kişisel olarak alabileceğinden o zaman da emindi, hala da öyleydi. Aşka inanmayan birisinin gururuna, bu sebeple leke sürmemesi komik değil miydi ya? Eğer gerçekten isteyip uğraşsaydı, tamamen yüzeysel olarak gördüğü bu kızı ne kadar etkileyebilir ve büyüsü altına alabilirdi? Kendisinden iğrendi varsayımları yüzünden. Onu üzen birini üzerdi Jaska, asla bir şey hissetmediği ve sadece adsal olarak sevgili olduğu birini değil. İçinde nefret yoktu zaten. Rahatlamaydı.

Adını duyduğunda, yaslandığı korkuluklardan ayrılıp arkasını döndü. Mektubunu alan ve az öncedir de bahsettiğimiz genç kadın, şimdi ta karşısındaydı. Yeşil gözlerini onunkilere odaklamasına rağmen sert bakışlara sahip olmadığını not etmek gerekiyor burada. Meltem, ikisinin de saçlarını dağıtırken, üniformalarını çekiştirirken ilk hamleyi atan da adam oldu. Judith’in yüzünü rahatsız eden bir tutan saçı alıp kulağının arkasına sıkıştırdı ancak elini geri çekmek yerine kızın sıcak yüz hatlarında gezdirmeyi ise yerinde buldu. Dudaklarında, bir an için ne söyleyeceğini bilememekten kaynaklanan donukluğu çözen cümlesi ise şundan ibaret olabilmişti. “Seni özlemişim.” Hafif bir tebessüm yerini aldı. Yalan söylediğini düşünmezdiniz, kendisi de düşünmüyordu zaten ancak tam olarak neyi özlediğinden kendisinin de haberi olduğunu da bilmiyordu. Sadece onda, aradığı bir yeri bulmuş kadar sevindiğini biliyordu. Öyle ki zaten, bunu kutlamak adına dudaklarını, kızınkilere bastırdı. Kulenin meltemi, az öne kulağının arkasına attığı siyah tutamı tekrardan hareketlendirmeye karar vermiş ve üzerine onları rahatsız etmeye dahi teşebbüs etmiş olsa da, umursamadı. Judith, an itibari ile hala onun sayılırdı ve böyle önemsiz bir detayı sırf yazar istedi diye de düzeltecek değildi. Zaten o an aklına gelen ilk düşüncenin ise, asıl en çok özleyeceği şeyin iletişimleri olacağıydı. Jaska, kalkıp birisinin öpüşmesine iltifat edecek biri değildi ancak şu an için, Judith’i kısa bir süreliğine dahi fazlasıyla arzuladığını söyleyebilirdiniz. Aralarındaki en masumane anlardan bir tanesine tanık olduğumuzu ise unutmamak gerekir. Tezatlık, her zaman için kötü bir şey değildir. Öyle ki bu, gereğinden de güzeldi. Rahatsız etti Jaska’yı, o kadar fazla ki kendisini geri çekti. Bundan sonra ise tamamiyle bu hareketinden pişman oldu.

Savunmasız duruyordu, farkındaydı, müdahale etmedi de. Bir, belki ikim adım kadar geriye attı kendisini ve bir elini korkuluğa yaslayıp güç aldı. Bakışlarını, kızdan uzaklaştırdı ve birkaç saniyelik sessizlik içerisinde kafasındaki düşünceleri toparladı. O, her zaman için konuşması iyi biri olsa dahi tökezlemekten de hoşlanmazdı. Belki de bu yüzden diğer insanlara göre bu kadar anlaşılmaz ya da bu kadar soğuk dururdu. Öz konuşurdu ve söylenmesi gerekeni ortaya atardı mesela, onun için olabilecek en büyük erdem de buydu. “Kyrie ile aramda ne geçtiğini bildiğini biliyorum.” Burasının doğru olmadığını eklemek gerekir, malum, kimse ona böyle bir şeyi söylememişti ve sadece arkadaşlıklarından ötürü bir tahmin yürütebiliyordu. O an için tahmini tutmuştu ama, evet. Açık bir şekilde ‘seni, en yakın arkadaşlarından biriyle tensel olarak aldattım’ diyebilmişti ve bunu en ufak bir duraklama yapmadan söyleyebilmişti. Ancak ardından gelen ise, daha büyük bir etkiye sahipti. Öyle ki genç adam, sırtını dikleştirdi ve platin saçlarını sırf rahatsızlığını gidermek adına düzeltti. Bakışları, kızın üzerinde, devam etti. “Ancak tamamen benim bile olmayan bir kızdan özür dilemeyeceğim.” Kızgın olmasını umursamıyordu, ses tonu daha da keskindi ve onun fikrini de sormadığı son derece açıktı. Judith az önce onu tokatlamak için tonla sebebe sahip olabilirken, şimdi ise sıfıra indirmişti. Judith’in aşkından haberdardı. Az sonra söyleyeceği şeyin sebebi buydu ve zaten onu da olabildiğinde direkt yapacaktı. Genç adam, her zaman için direkt biri olmuştu zaten. Lafı dolandırmaz ya da gereksiz yerlere sapmazdı, öyle de yaptı.
“Bu, yani biz, olmuyor.” Jaska, konuşurken tökezlemişti. Yapabilseydi, kendi beceriksizliği yüzünden gülerdi. Asit yeşili gözleri, kızın bir ton koyu yeşil gözlerindeyken bir açık görmeyi umuyordu. Judith'i gerçekten umursardı genç adam, fazlasıyla hem de, ancak bazı şeylerin ise bunlardan uzak olduğunu söylemek gerekirdi.


Jaska Ilmarinen
Jaska Ilmarinen

Vazife : VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz