Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Empoze

Aşağa gitmek

Empoze Empty Empoze

Mesaj tarafından Petr J. Basilevsky Paz Eyl. 21, 2014 5:13 pm

Empoze








Empoze Tycql6D

“Akşama kadar bütün belgelerin hazır olmasını istiyorum.”  
“Pekala Petr. Ayrıca soygun planına hız kazandırdığımızı diğerlerine bildirmemizi ister misiniz?”  
“Heimreich hariç herkese haber verebilirsin. Ona bizzat ben haber vereceğim.”  

Kandilleri yanık karanlık bir sema günün geceye ayrılan vaktinde tüm hükmünü ilan edişinin üstünden iki saat geçmişti sadece. Gecenin üstüne giydiği soğuk rüzgar ise yeryüzünün girinti ve çıkıntıları arasında süzülüp onu selamlıyordu hala. İnsan çehrelerini sertçe yalayıp geçiyordu. Mimarinin duvarlarına adeta tüm öfkesi ile çarpıyordu. Knockturn Yolunun derinliklerinde eski bir sokak lambası altında sırtları birbirine dönük bir şekilde lambanın ince demir gövdesine yaslamış iki beden, lambadan yayılan cılız bir ışığın altında sigaralarından çektikleri derin nefesler eşliğinde konuşmalarını sonlandırmışlardı. Petr, arkasını dönmüş olduğu bedenin sigarasından son bir nefesi çekerek yere atışını izledi. Hala yanan küllerinin rüzgarın arasında adeta raks edercesine dağılışını, sonra havada biraz süzülüp adamdan birkaç metre öteye düşüşünü seyretti. Siyah bir cübbe giymiş olan adam Knockturn Yolunun taşlı bir patikayı andıran yolu üzerinde arşınlamaya başlamış ve sigara izmaritini söndürmek adına onun üstüne basarak gecenin bilinmeyen gölgelerinin içine dalmıştı. Petr, sigarasından birkaç seri nefesi daha ciğerlerine boca ettikten sonra sırtını soğuk demirin ince gövdesinden ayırdı. İzmariti öylece yere atıp üstüne bastığında, ceketini içine dolan rüzgarla birlikte çekiştirerek düzeltti. Taşlı yol üzerinde arşınlamaya başladığında zihnini dolduran sorular güruhundan kurtulmak istercesine sağ şakağını ovaladı. Yorgun olduğu çehresinden belliydi zira. Soğuk ifadesinden yoksun bir ifade dalgalanıyordu çehresinde. Zihninde düşündüğü soruların cevabını kendi benliğinde ararken sanki kendisine kızarcasına bir öfke vardı gözlerinde. Kaşları çatılmış ve çene kasları gereksiz yere gerilmişti. Adımlarını seri ve ritmik bir şekilde atarak “Kemik Torbası” yazan eski bir tabelanın altından geçip yukarıya doğru kıvrılan dar bir patikaya girdi büyücü. Her ne kadar dikkati başka yerlerde olsa dahi sürekli bu yolun üzerinde arşınladığı için etrafındaki diğer varlıklara dahi bakma tenezzülünü göstermeden, Diagon Yoluna giden dar patikayı takip ediyordu. Bacak kasları kasılıp gevşerken, dar patikayı mesken edinmiş ve siyah eski bir cübbenin içinde yolun kenarına kıvrılmış bir bedenin üzerinden atlayarak geçti. Dar patika geniş bir yola açıldığında, aynı Diagon Yolunu andıran bir açıklığa çıkmıştı. Dükkanların karşılıklı sıralandıkları bir yol. Diagon Yolu güneşin dünyevi sancıları arasında ne kadar fazla güruhu selamlıyorsa, gecenin ulvi karanlığında da Knockturn Yolu öyleydi. Eski katiller, gizli kapaklı işler çevirenler, hırsızlar, fahişeler, uyuşturucu satan kuryeler, kiralık katillerin mekanıydı burası. Bakanlığın fazla uğramaya tenezzül etmediği bir bölgeydi. İşte hep bu yüzden en karanlık işlerin döndüğü bir yer olmuştu burası. Ölüm Yiyenlerin uğrak mekanları, yaşam alanları ve Lordun ordusunun tüm pişkinliklerinin yaptığı bir yerdi burası. Birde isyan sırasında en büyük hasar burada oluşmuştu. Barbossa isimli büyücünün öldürülen Lordun ordusu içerisinde kurmuş olduğu ayrı bir grup ile Lordlarının öldürülmesinin intikamını almaya çalışan ölüm yiyenler arasındaki en büyük savaş burada verilmişti. Taşlı yolun taşları arasından günlerce kan akmış ve yıkılmış yanmış mimarilerin arasında günlerce süren çığlıklar ve öfke naraları yükselmişti. En karanlık gecede dahi bir gündüz vakti misali bu yol alevlerle aydınlatılmıştı adeta. Vampirlerin ve kurtadamların kendi ırkları arasındaki savaşı boş verip büyük savaşa dahil olmaları ise daha fazla katliamı beraberinde getirmişti sanki.

Şimdilerde eski siluetine geri dönmüş olan bölgedeki tek fark artık adının anılmaması gereken bir Lordun ismi ve farklı görüşlerin dile getirildiği ve aptalca bir inatla savunulduğu, kavgaların sık sık yaşandığı bir bölgeydi. Bakanlık her ne kadar yönetimi elinde bulundursa da hala buraya girmeye pek gönüllü değillerdi. İşte bu yüzden hala birçok pis iş hiçbir şey olmamış gibi sektörlerinde büyümeye devam ediyordu. Meşru gecelerde gayrimeşru ilişkilerin ardı sırası kesilmiyordu. Gölgeler arasında pis bir bar kapısından sarhoşlar dışarıya atılıp tartaklanıyor onların yerine yenileri adım atıyorlardı aynı akıbeti paylaşacakları mekana. Dükkanların arasından aşağıya doğru kıvrılan kimi patikaların üstünde cinayet dahi işlenebiliyordu. Çünkü burası en ufak bir gerginlik kıvılcımının öldüren lanetin yeşil ışıklarına gebe olduğu bir yerdi. Karanlık düşüncelerin zihinlere dolduğu, günahkar hislerin damarlarda zerk edilen kanı coşturduğu  ve zihinlerde yapılan en karanlık planların gece ile paylaşıldığı bir noktaydı adeta. Petr işte bu yüzden sık sık buraya adımını atıyordu. Ciğerlerine dolan alkol, sigara, çöp kokularını işte bu yüzden kendi bedeninin bir parçasıymış gibi hissediyordu. Zihninde dolanıp duran karanlık düşünceleri sanki burada daha iyi idrak edebiliyordu. Ya da gerçek kimliğine burada bürünebiliyordu. Tüm karanlık sırlarını ötekileştirdiği diğer kimliğinin arkasından çıkartıp gerçek kimliği ile arşınlayabiliyordu yolun üzerinde. Yüzyıllardır tüm gizliliği ile karanlık işlerine devam eden bir tarikatın baş şamanıydı aslında Petr. Karanlık ayinlerin, nekromansi büyülerinin ve tüm büyüce dünyanın yasaklı bilgilerini bünyesinde barındıran birisiydi Petr. Şuanki tek gayesi artık saklı tozlu sayfalarda geçen bir tarikatın ismi değil de insanların hepsinin bildiği ve tehditvari bir durum yaratmaktı. Bunca zaman sadece gölgelerde kalmaktan oldukça sıkılmıştı. Tarikatın artık yükselmesi adına her şeyi yapması gerektiğini düşünüyordu. Ama tarikatın gizliliği daha ismen ortaya çıkıp hükümetleri açık tehditler ile kasıp kavurmadan tehlikeye girmişti. Bu düşünce zihninde yankılandığında iki isim birden iç sesi ile birlikte zikredilmişti bütün benliğine. Heimreich ve Hilde. Tarikatın içerisinde olmasına Heimreich’ın düşünceleri sadece kendisi tarafından onun zihnine empoze edilmişti. Onun sayesinde farklı bir kimliğe dahi bürünse de deliliğin eşiğini geçen zihninden eskilere dair anıları yok edemiyordu Petr. Onun yerine onun düşüncelerini belli bir süre değiştirebiliyordu sadece. Onun bunu bilmesine rağmen büyücünün elinde ona karşı çok büyük bir koz vardı. İşte bu yüzden de ona her an isteklerini yaptırabiliyor ve örgüt için potansiyel bir tehdit sıfatından daha başka yerlere götürüyordu.

Knockturn Yolunun kuzeybatı tarafında kalan bölgesine adımını attığında, “Invincible” isimli barın aşağıya doğru inen merdivenlerini takip ederek eki ve yer yer çürümeye başlamış gibi bir görüntüsü olan demir kapının eşiğinden gecenin üstündeki rüzgarlı havayı terk edip ılık ve alkol ile sigara kokan geniş ve kalabalık bir bara adımını attı büyücü. Etraftaki güruhu ya da ileride eski bir gramofondan çalan şarkıyı umursamadan, barın loş ışıklarından yoksun ve daima onun için oradaymış gibi duran masaya oturduğunda, ceketinin iç cebindeki asasına uzandı eli. Asasını cebinin içinden çıkardığında hızlı bir bilek hareketi ile birlikte içinden sihirli sözcükleri azat etti. Asanın ucunda peydahlanan bir şekilsiz beyaz ışık huzmesi “And Kondoru” suretine büründüğünde dudaklarını araladı büyücü. “Heimreich. Invincible Barı. Derhal gel.”   Sözcüklerini azat ettikten sonra patronus eski şekilsizliğine bürünüp barı terk edişini izledi büyücü bir müddet. Daha sonra hiç sipariş vermemesine rağmen masanın üzerine, fıçı şeklinde yapılmış bir şişe ve kristal bir bardak konulmuştu. Şişenin üzerinde “Bloody Fury” markasının logosu ve hemen altında “Mermaid Romu” yazısı üzerinde bakışları birkaç saniyeliğine takılmıştı. Ardından kapağı açılmış şişenin içindeki sıvıyı bardağa boca etti.  Bardağın içinde farklı renklerin dansını izledi bir süre. Çünkü efsunlanmış olan bu içki onu içen kişinin duygularını renklerle yansıtıyordu dışarıya karşı. Renk cümbüşünün sonucunun ne olduğunu bilmesine rağmen rengin bütün sıvıya yayılmasını bekledi büyücü. Mavimtırak bir renge büründüğünde bedeninde hakim olan duygunun öfke olduğunu gösteriyordu içkinin rengi. Kristal bardağı parmakları ile kavrarken Heimreich ile her zaman bir araya geldiğinde bedeninde bir öfke dalgasının peydahlandığını biliyordu. Dudaklarını soğuk bardağın kenarına değdirerek içkisinden büyük bir yudum aldığında, birkaç gün önce düşüncelerini başka şeylere şartlandırmış olduğu bedenin masaya doğru yaklaşmasını izledi. Bardağını masaya koyduğunda, yaptığı onca şartlandırmanın ortadan kalkmasını sağlayan sözcükleri azat etti sadece. “Sic transit gloria mundi.”  Karşısındaki büyücünün çehresindeki değişimi izledi bir süre. Sadece birkaç saniyelik bir duraklamanın ardından tamamen gerçek kimliğine bürünmüş olan Heimreich onun tam karşısındaki sandalyeye oturduğunda, Petr bu durumdan eğlendiğini ifade eden bir pis gülümseme ile ona bakıyordu sadece. Çehresindeki ifadesizliğinin yerine gerçekleri idrak etmiş ve gerçek kimliğine bürünmüş olan Heimreich’ın kin dolu soğukluğu dalgalanıyordu.  “İçki ister misin?”  Soruyu sormasına rağmen onun önüne konulan boş bardağı cevabını beklemeden doldurdu Petr. Efsunlanmış sıvı renk cümbüşü arasında dalgalanırken hangi renge döneceğini umursamadan bir kez daha araladı dudaklarını Petr. “Bugün nasılsın Heim?” Soruyu sormadan önce bardağından başka bir büyük yudum almış ve bardağı masaya bırakarak, ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Sanki onu pür dikkat dinliyormuş gibi bir ifade vardı çehresinde ama o sadece onun mimiklerini pür dikkat ile takip etmekle meşguldü. Sonuçta şuanda tüm sahteliğinden arınmış, örgütün sırlarını bilen ve deliliğin eşiğini çoktan geçmiş bir adam vardı.





Petr J. Basilevsky

Mesaj Sayısı : 1

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz