Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Atziluth, Bölüm 1;Kupa Valesi Katli

Aşağa gitmek

Atziluth, Bölüm 1;Kupa Valesi Katli Empty Atziluth, Bölüm 1;Kupa Valesi Katli

Mesaj tarafından Wenzel Paz Eyl. 21, 2014 4:59 pm









Jarvis Adası
Gece Yarısı

Okyanus… Yıllardır süre gelen zaman zarfında mavi bir kimliğe bürünüp bazı insanlar için sevgiliden öte dünyayı sarıp sarmalayan su kütlesi. Hakkında şarkılar, şiirler yazılan uçsuz bucaksız dünya içerisinde ayrı bir dünya. Kimileri için bir sevgiliyi hatırlama, kimileri için kıyılarda körfezlerde gezi objesi. Göğün ötesini beceriksizce yeryüzüne yansıtma çabasına girişmiş Tanrı Posedion’un aciz aynası belki de. Bazıları için dostlarının mezarı, bazıları için hayat. Uçsuz bucak görünen maviliğin tonları, gecenin karanlığına teslim etmişti şimdi kendisini. Gökyüzünde bedir bir ayın siluetini benliğine hapsedip yutmak istercesine yansımasını bütün okyanus halkına sunuyordu. Kandilleri yanık karanlık gökyüzü ise sanki etrafında toplanmış gibiydi bedir ayın. Dalgaların ulvi sesi kulaklarda rehavet tesiri bırakan bir sesi uyuyan gezegene sunuyordu. Hafif bir esinti ise dalgaların sesi ile raks ediyordu. Ritmik ezgiler eşliğinde gecenin gölgeleri arasında sanki aşk duygusu ile harmanlanmış iki beden gibi bir dansa durmuş gibiydiler. Kıyı şeridi boyunca siyahın tüm rasyonelliği arasında dans ediyorlardı. Kargaşa arasındaki hayali düzendeki doğa ananın müziği eşliğinde, bedir ayın ulvi ışıkları arasında kalmış uyuyan kıyıda dikili bir kalas parçasında elleri ve ayakları bağlanmış bir adam uyanıyordu bir şarkı eşliğinde. Kafatasındaki ağrı tüm beden kaslarına acıya davetiye çıkartırken, soyutluktan somutluğa tekrar geçtiğini belirtiyordu adama. Genç ve yakışıklı denebilecek bir çehresi vardı adamın. Mağrur ve sanki iyiliğin son kırıntılarını suratında taşımaya çalışan bir ifade. Uzun siyah kıvırcık saçları ve kusursuz denilebilecek düzlükte ve hafif kalkık bir burnu. Açmaya çalıştığı göz kapaklarının arkasında gecenin siyahlığı arasında bile bir parıltı gibi parıldayan kehribar bakışları vardı. Kaslı denilebilecek yapılı ve düz bir vücuda sahipti. Adam gözlerini gecenin gölgeleri arasında açtığında önce anlamak amacıyla, siyah okyanusa kısık gözlerle şaşkın şaşkın bakmıştı. Ve sanki ağrıyan başını sıvazlamak istercesine arkada bağlı olan ellerini hareket ettirmeye çalışmış ve tamamen tüm gerçekliğe tekrar davet etmişti benliğini. Çehresindeki anlam vermemezlik ifadesinin yerini şaşkınlık ve korku alırken, gereksiz ve psikolojik bir tavırla bağlı ellerini sanki kurtarmak istercesine kalın urganın arasından çekip almaya çalışıyordu. Sol göğüs kafesindeki kalbi damarlarına adrenalini zerk etmeye başladığında, başındaki acının şiddeti bütün dişlerinin acı ile birlikte kenetlenmesine sebebiyet vermiş gibiydi. Çene kasları korkutucu derece gerilmiş ve alt çene kemiği üzerindeki kasların seyirmesine neden olmuştu. Başarmayacağını anlayan adam, önce karanlıkta uyuyan ıssız kıyıya doğru bakışlarını çevirip bağırmak istediğinde, dudakları üstüne atılmış dikişlerinden birkaçını patlatmış ve çenesine doğru akmaya başlayan sıcak kanın sıcaklığı ile afallamış bir halde korkudan ağlamaya başlamıştı adeta. Neler olduğuna dair kafasındaki allak pullak olan düşünceleri bir araya getirmeye çalışsa da bunu beceremiyordu. Ağzı dikili olduğu için gecenin sükut dolu gölgelerine sadece uzaklarda sönüp giden kısık bir boğuk ses yayılıyordu sadece. Çaresizlilk bedenine davet edildiğinde gözyaşları çoktan patlayan dikiş yerlerinden sızan kanın arasına karışmaya başlamıştı bile.

“Bazen susmak en iyisidir Bay Laidlaw. Sükut tepkidir hayata karşı.” Gerisinden yayılan bir ses ve hemen arkasındaki taşların üstünde yürüyen bir beden beliriverdi adamın önünde. Nemli gözleri önce şaşkınlık ile açılırken sonrasında yerini çaresizce bir korkuya bırakmıştı. Acının ve çaresizliğin çehredeki kırışıkları arasında yüzünde bir maske olan bedene boğuk bir sesle sanki yalvarır gibiydi. “Şunu dinleyin, bakın duyuyor musunuz? Okyanus bu gece de bizimle ve bize şarkısını bahşediyor. Hissedin bayım bakın, bakın esinti ne kadar huzur verici dimi?” Maskeli beden, kollarını iki yana açıp derin bir şekilde okyanus havasını ciğerlerine boca etmişti. Sonrasında iki elini de cebine sokup sakin bir tavırla aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi kapatmış doğruca adamın çehresine odaklanmıştı. Korku dolu gözlerle, ardındaki yüzü gizleyen maskeyi inceliyordu tutsak edildiğini ya da kaçırıldığı üzerine zihninde teoriler üreten adam. Gözlerini çevreleyen bölgedeki açıklığı fark ettiğinde, kendi kehribar bakışlarının içinde gezinen kadet mavisi gözlerin ürkütücülüğü ile ürpermişti. Maskenin ağız kısmı ise eski kapı kilitlerini andıran bir boşluğa sahipti. Çene kısmından başlayıp burun kısmına doğru uzanmış açıklık. Ve açıklık arasındaki hain gülümsemeyi gördüğünde gereksiz bir şekilde yutkunma isteği ile sarsılmıştı bedeni. “Zihninizde ürettiğiniz o korkunç senaryoların hepsini doğrular niteliktesin. Kaçırıldınız, tutsak edildiniz ve daha kötüsü haberiniz bile yokken bedeninizin bazı uzuvları üstünde deney faresi olarak kullanıldınız adeta.” Maskeli beden sağ elini cebinden çıkartıp üst dudağın üzerinde patlamış olan birkaç dikişin üzerinde gezdirdi parmağını. Parmağına bulaşan sıcak sıvıyı işaret parmağı ile sanki küçük bir şeyi ovalarcasına bir hareket yapıp gece ile aynı renkte olan ceketinin sol koluna sildi. “Kan, insan bedenini içerisindeki hayatı temsil eden bir imge. Sıcak ve kırmızı. Kanın renginin neden kırmızı olduğunu bilir misiniz Bay Laidlaw? Çünkü kırmızı renk her zaman insanları duygusal olarak tetikleyen bir renktir. Kan duyguları temsil eder. Bu yüzden kırmızı rengini dünyadaki çoğu insan sever.” Maskeli beden bir süre sustu. Bakışlarını adamın korku dolu bakışlarından çekip okyanusun uçsuz bucaksız bilinmezliğine çevirdi bir an. Sonra tekrar aralarındaki mesafeyi açtı. Adımları taşlar üzerinde, gecenin sessizliğini bozan ezgisi bozuk bir melodiyi çalıyordu. “Benim kim olduğum önemsiz. Zira bunu öldükten sonra elbetteki anlarsınız.” Ölüm, öldürülmek… Bu iki sözcük adamın kafasında tekerrür eden bir çığlık gibi yankılandığında korku ile sarsıldı bir kez daha bedeni. Gene çaresiz uğraşlarla ellerini bağlayan ipten kurtulmak istedi. Yapamayınca, boğuk bir ses eşliğinde gene azat etti gözyaşlarını, çenesinden aşağıya sahildeki taşların arasına düşen kanın arasına. Maskeli beden tekrar adama doğru arşınlamaya başladığında bu sefer elinde gecede bir inci gibi parıldayan bedir ayın ışığında parlayan bir şey gördü. Daha ne olduğunu anlamadan üstündeki kanla lekelenmiş gömleği bedeninden sıyrılıp atıldı. Hızla inen göğüs kafesi tüm çıplaklığı ile okyanus üstünde esen esintiyi selamladığında sol göğsüne değen soğukluğu hissettiğinde korku ile haykırmak istedi. Ama bunu yapamadı ve dudaklarına atılmış dikişlerin bir kaçını daha patlatmıştı. “Bunca zaman günahlarınızın karşılıksız kalacağına mı inanıyordunuz? O ustaca kullandığınız, herkesi mest eden ağzınız kapalı iken pek fazla bir boka benzemediğinizi anladınız sanırım. Bunca zaman kazandığınız davalar, etrafınızda dolaşan illegal fahişeler, cebinize giren o kara paralar… Bunlar size hayatı büyük bir mutluluk penceresinden bakmanıza sebebiyet veriyor dimi? Mütevazi olmayın, bir piçin teki olduğunuzu ikimizde biliyoruz. Ama buraya kadar. Yaşadığınız kupa valesi hayatınız buraya kadar Bay Laidlaw. Cehennemin kızıl hareleri arasında tekrar buluşmak üzere.” Dudaklardan azat edilen sözcüklerin sonunda sol göğsünün kesildiğini derisinin altına giren bıçağın soğukluğunu hissettiğinde çığlık atma dürtüsünü bastıramadı. Bu yüzden dikişleri tekrar zorlayıp bir kaçını tamamen patlamasına neden oldu. Maskeli beden sol göğüs kafesindeki deride ustaca bir iş çıkartıp kare şeklinde büyükçe bir deriyi kesip çıkardığında, adamın deli gibi hızla çalışan kaburga kemiklerinin arkasına saklanmış olan organı bulduğunda, bağladığı beden acı ile kasılıp titremeye başlamıştı bile. Hareket etmeye çalıştıkça, maskesine ve üstüne bedenden tıpkı bir açık bırakılmış çeşme gibi kan akıyordu. Sıcak sıvının altında adeta boğulurcasına öylece izledi adamın kalbini. Daha sonra sol cebinden çıkardığı kupa valesini sadist bir zevkle kanlı parmakları arasında çevirdi. Sıradan bir iskambil kağıdı gibi görünüyordu. Ama kartın kenarları bir bıçak kadar keskindi. Gecenin arasında yankılanan boğuk sesin arasına serpiştirilen büyülü sözcükler ile, gecenin gölgelerini aydınlatan bir alev canlandı maskeli bedenin ellerinde. Daha sonra çehresini şoktan bayılmak üzere olan adamın çehresine yakınlaştırdığında, ateşler içindeki kupa valesi kartı doğruca, hızlı bir şekilde adamın kalbine sapladı. Önce büyük bir kan kütlesi açılan yerden ellerine aktı. Daha sonra adamın kasılmış bedeni yavaş bir şekilde gevşemeye ve sonra öylece bağlı bir şekilde tahta direkte yığılmıştı. Wenzel, yavaş adımlarla geriye doğru çekildiğinde, boynu yere doğru cansız bir şekilde bükülmüş ve sol göğüs kafesinde ateşin sıcaklığı ile kızarmış kenarları keskinleştirilmiş çelikle kaplanmış ve bir kısmı yanmaya başlamış olan karta gitti gözleri. Sonrasında, maskesinin altında kalan çehresinde bir sadist gülümseme dalgalanmıştı.  “Tene kafesli bir ruh azat edildi bugün okyanusa karşı, bir ruh çekip gitti bu diyardan fezanın yangını arasında el ele bir kupa valesi ile, tene kafesli bir ruh azat edildi bugün, vakit karanlık okyanusun kandilli senfosi.”



RP SONU


Wenzel
Wenzel
Şair

Mesaj Sayısı : 4

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz