Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

beginning

2 posters

Aşağa gitmek

beginning Empty beginning

Mesaj tarafından Ethelinda C.tesi Ağus. 30, 2014 5:22 pm




ethelinda & hesekiel heikkinen
Ethelinda
Ethelinda
Hikmet'in Aşiftesi-

Vazife : Kurtadam
Mesaj Sayısı : 31

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

beginning Empty Geri: beginning

Mesaj tarafından Ethelinda C.tesi Ağus. 30, 2014 5:22 pm




Haziran, 2013

Arnavut taşlı yolda ilerleyen arabanın yolcusu, hem hiçbir şeyin bilincinde değildi hem de her şeyin farkındaydı. Biraz sonra görecekleri dehşet verici olacaktı ancak ne derece olacağını şimdilik kestiremiyordu. Çalıştığı kişilerce çağırılmıştı ve bu sanılabileceği gibi nazik bir tekliften çok evinin önüne park edilmiş bir araba vasıtasıyla ona bildirilmişti. Hayır, Nastasja Rosenberg, çağırılmanın aksine emredilmişti. Yıllardır kendisinden boyun eğmesi beklenmeyen bir kadın, ya da sadece bir kurt için bu oldukça aşağılayıcı bir durumdu aslında. İstediğinin olmasına alışmıştı o, asil kan olmaya, korkulan biri olmaya ve şimdi ise hepsini tekrardan bir kenara atıp çocukluğuna dönüyordu. Tekrardan demir kapılarla kilitli odalara hapsediliyor, içeride hayatını sürdürmesi bekleniyordu. Belki arada yemek veririz, belki bu onu memnun eder diyorlardı. Düzeltilebilir belki, bilirsin, genleri, hiç olmazsa vahşiliği. Oysa saf kandan gelen birinin geriye dönüş şansı yoktur. Dostoyevski'nin de Suç ve Ceza'da yazdığı gibi, 'insanüstü varlıklar uğursuzluk anlamına gelir.' Ne olduğu gün yüzüne çıktıktan sonra, bir daha bunu daha da kötüleştirmeden düzeltemezdi. Ancak Ethelinda, Merc gibi ırkına ihanet edip bir melezle anlaşma yapmayacak kadar da gururlu ve prensipliydi. Sırf bu hareketi yüzünden zaten Merc'ten ayrı düşmüştü, hayatını yoluna koyan insanlardan bir tanesinden. Adam ona çok rahat bir şekilde söylemişti oysa: 'Hiçbirimiz ayın çocukları değiliz, hiçbirimizin tanrısı yok ve hepimiz sadece düşlerimizde üstünüz. Ben, bunu kırmak istiyorum ve gerekiyorsa seni de yolumdan çekeceğim. Senden isteyebileceğim tek şey  anlayışın, lütfen.' Oysa Ethelinda'nın o zamanlar eksik kaldığı yönlerinden birisi de hoşgörü olmuş ve kendisine deliler gibi hayran olan adamın onu silmesine sebebiyet vermişti. Üzülmüyordu. İlk başlarda ona küfretmiş, sonradan kendisini suçlamış ve ardından ise düşünmeyi bırakmıştı zaten. Mercury Seifer, artık onun düşüncelerinde hoş görülen bir yaratık değildi. O, ırkına ihanet etmekle kalmamış, Ethelinda'ya da zarar vermişti. Bu durum ise pek çoğu tarafından ironik olarak kabul edilebilirdi çünkü yıkıp döken genellikle kadından başkası olmazdı. Ethelinda yırtıcıydı, vahşiydi ve daha önce hiç kimse onu uysallaştıramamıştı. Sırf insani tarafından dolayı bazen tereddütte kalıyor yahut olmayacak şeyler düşünüyordu. Ancak gerçek ortadaydı ki, o uzun bir süre daha kadınsal yanını, tenha kalbini bir kenara bırakıp alkolü ve kanı bir ilaç olarak gören biri olacaktı. Sefil görünecekti, hiç olmadığı kadar ancak bundan memnun olacaktı. Özgür olacaktı. Ethelinda olacaktı, asla olamadığı idea.

Çakıllı bir yola girip sağ yaptıktan hemen sonra araba şatafatlı bir malikanenin önünde durdu ve genç kadının kapısı, hizmetkarlardan biri tarafından onun için açıldı. Ethelinda şimdiden olacakları kestirebiliyordu. İçeri girecekti, paltosu onun için alınacak ve bir çay ikram edilecekti örneğin. Hint halıları ile süslü duvarlar görecekti, özenle işlenmiş örtüler ve büyük ressamların tablolarını fark edecekti. Nasıl olduğunu soracaklardı, basit bir konu açmaya çalışıp onun dikkatini dağıtmaya ya da karşılamalarından dolayı özürlerini sunacaklardı. Ardından mı? Sonra da üzerinde durduğu davanın düşürülmesini isteyeceklerdi. 'Hayatınıza güveniyorsanız bunu yaparsanız, madam, size şimdiye kadarki çabalarınız için ödeyebiliriz.' kelimelerini sarf edecekler ve reddedilince de dudak bükeceklerdi. Nitekim de öyle oldu. Ben bunları sayfalarca anlatabilirdim, her bir detayı verip ancak bunu yapmayacağım çünkü gelin görün ki ben de saatlerdir bu bilgisayarın başında mıhlanıp kalmış bulunuyorum ve acayip üşeniyorum onu yapmaya. Ayrıca hiçbir şey kaçırmış da sayılmazsınız.

Şimdi ise Ethelinda, orta yaşlı bir adamın karşısında, genişçe bir salonun ortasında oturuyor ve sözlerini dikkatlice dinliyordu. Avucunda porselen bir kupada duran ve kadının zehirmişçesine baktığı çay, üzerinde ise kesinlikle o odaya ait olmayan kıyafetler vardı. Aslında o odaya ait olmayan her şey kendisindeydi bile diyebilirdiniz. Sakinlik istiyordu oda, para istiyordu, satın almak, bencillik ve vicdansızlık. Karşısındaki adam gibiydi işte. kadına bir sır verircesine öne doğru eğilmiş, şeytani gözlerinin etrafında çizgiler olan, yarı kel adam ve onun yalanlarının bir yansımasıydı. "Bildiğiniz gibi, Aiden, benim oğlum oluyor ve belgeler kaybolduğundan dolayı ona karşı oluşan delil yetersizliğinden, suçlamaların da düşmesi gerekiyor. Yanılıyor muyum?" Aiden Cavanaugh, Ethelinda'nın baktığı ilk davalardan biriydi. Para sızdırma, dolandırıcılık, dolaylı yoldan cinayete teşebbüs... Zengin bir iş adamının yoksul ve aklı kısa oğlundan başka bir şey değildi o zamanlar, hala daha öyleydi. Fakat göze çarpan tek şey bu adamın kendisine gelmiş olmasıydı. Her şeye bakmadan onaylayacak kadar toy bir avukata ihtiyacı vardı o zamanlar ve Ethelinda da aynen bunu yapmıştı. "Tahmin edeyim, sizin asıl ilgilendiğiniz oğlunuzun suçlamalarının düşmesi değil de neden dosyaların kaybolduğu, değil mi? Çünkü başından beri istediğiniz şey, varisinizin o olmamasıydı." Adamın gözleri parladı, purosundan tekrardan içine çekti ve az daha neşesinden boğuldu. Ancak öksürme krizinden sonra konuşabildi. Ethelinda 'aptal' diye geçirdi aklından. "Çok iyi. Gerçekten. Yeni dosyalar istiyorum, nereden bulduğunu umursamıyorum, bana sadece yerini dolduracak yeni suçlamalar lazım. Şu ortalıkta gezen cinayetlerden biri bile olabilir." Ethelinda'nın dudakları kıvırıldı. Bir katile, sahte delil yerleştirmesini istiyorsanız bundan kolay bir iş olmayacağını bilmeniz gerekirdi. Belki biraz daha az vahşet gerektirecekti, belki cinnet olarak adlandırılacaktı, kim bilir? O an unuttuğu tek şey ise bunun aslında kendisine bir koz olarak geri dönebileceği idi. Ama kanı bozuk, parmak izi olmayan birini yakalamanız gerçekten de zor olacaktır. Yine de bu, sonradan da pişman olacağı anlaşmalarından bir tanesiydi. "Ben sizinle iletişime geçeceğim."

Tüm bunların midesini bulandırmadığını söylersek hata yaparız. Ethelinda, parayı umursamazdı, ünü ya da şatafatı da. Ancak bu tür portrelerde en çok nefret ettiği şey aile bağlarıydı. Her zaman için istenmeyen çocuk olduğundan belki, belki de sadece bu kavramdan o kadar uzak yetiştirildiğinden. Altı yaşındayken üzerinde çeşitli deneyler yapılıp bedeninde iz bıraktıklarından. Toplum, hiçbir zaman için değişmiyordu ve o da en çok bundan nefret ediyordu. Değiştirme arzusu olurdu onun, zihin yapısını düzeltmenin ancak hiçbir zaman üzerinde de uğraşmazdı. Ethelinda, vakit kaybetmek istemeyecek kadar özenliydi biraz da ve insanlar kesinlikle buna değmezdi. O üstündü, her zaman için üstün olacaktı. Sadece gücü değil, kişiliği ve kadınlığı dahi olması gereken kademenin üstündeydi. Bunları yazıyorum ancak, Ethelinda egoist yahut narsist de değildir. O her şeyi olduğu gibi görür, olduğu gibi yorumlar ve kendi aklında kurduğu bağlantı da budur.
Buraya kadar okuduysanız da selam olsun ey size.

Tekrardan New York sokaklarına inebildiğinde, sert bir rüzgarla karşılaştı kadın. Berlin sokaklarını anımsattı bu ona. On yedi yaşındayken evden kaçtığındaki zayıflığını. Aile dediği insanlar ne kadar da mutlu olmuşlardır onun kaybolduğunu görünce. Aklına kazınmış düşüncelerinden bir tanesiydi bu, her zaman bozuk bir plak misali çalan. Herkesin gittiğine sevindiği düşüncesi... Oysa şimdi, umarsızca Amerika'da bir yer edinmeye didiniyordu. Ne kadar da ironik değil miydi? Belki buradan da ayrıldığında şenliklerde yollanacaktı. Bu düşünceler tuhaftı onun için, geçmişine asla bakmayan bir kadın için. O, hemen hiçbir şeyden pişman olmazdı çünkü. Yavaş yavaş kimliğini mi kaybediyordu yoksa bir insani özellik olarak değişiyor muydu? Genç kadın, cevapsız kalarak temiz havayı içine çekti sadece. Sahi, fark eder miydi ne diyeceği? Kendisini içgüdülerinden dolayı bir katil olarak adlandıran birinin iç dünyası, sahi fark yaratır mıydı sizde? Sanıyorum ki hayır. Bir yaratık olarak onun ne kadar özel olduğu, ya da olmadığı, pek de önemli olmazdı. O evrende olsaydınız, sadece kendinizi kurtarıp kurtarmamaya bakardınız. 'Sokaklara salmasınlar onu' derdiniz, her gün yanınızdan geçtiğini fark etmeden. İnsanlar böyledir çünkü. Sıkıcıyız, hepimiz, tekdüzeyiz son derece.

Kendisini, bulduğu barlardan birine atarken ise aklında olan tek düşünce nasıl olup da zihnini arındırabileceği ya da sadece tüm günü unutabileceği idi. Onu loş ışıklar karşıladı, hafif gürültülü bir müzik, etrafı ise hemen hemen boş olan bar tabureleri ve kan damarlarını pek çok yerde seçebildiği insanlar. Alışagelmiş bir manzara diyebilirdiniz, her yerde göreceğiniz türden. Kadın, gereğinden fazla topuklu ayakkabılarının parke üzerinde çıkarttığı sesle beraber bara yaklaşıp taburelerden birinde yerini aldı ve çok geçmeden de kendisine viski söyledi. Arkasına yaslandı ve ilk içkisi boğazını yakarken gözlerini kapattı. Unutmak istiyordu o; bugünü, dünü ve yarını. Unutmak istiyordu ki aklında her daim olan tecrübeleri, endişeleri kaybolsun. Biliyordu ki yeni bir başlangıç sanıldığından çok daha zor olacaktı onun için. Barın ortasında yerini alan, üzerinde sabahtan kalma siyah, yırtmaçlı eteği ve içine soktuğu beyaz gömleğiyle oturan ve her bir gözlerini kapatışında istenmeyen şeyleri aklına getiren kadın için, gerçekten huzur ulaşılması zor bir hedefti. Kaldı ki bu kadar güçlü bir yapıya sahip olmasaydı, herkesi içine alan yaşam dalgalarından biriyle sürüklenecekti. Bunu istemiyordu o, asla istememişti. Her zaman için sabit bir yerde durmak, sadece istediği zamanlarda akıp gitmekti onun için önem arz eden. Her bir defasında cildinin altında oluşan susuzluk ise bunu olduğundan çok daha zorlaştırıyordu.

Vişne kırmızısı dudaklarından henüz ayırdığı boş bardağı yenisiyle değiştirirken ise tüm bunları bir kenara bıraktı. Bugün değil. Uğraşmak istemiyorum şimdi, Nastasja olayım yeniden, yeniden doğayım.
Ethelinda
Ethelinda
Hikmet'in Aşiftesi-

Vazife : Kurtadam
Mesaj Sayısı : 31

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

beginning Empty Geri: beginning

Mesaj tarafından Hesekiel Heikkinen Paz Eyl. 21, 2014 5:05 pm





Kandilleri yanmış ve yarım ayın süslediği soğuk bir geceydi hissettiği. İliklerine kadar işleyen soğuğun teninde bıraktığı hissi çok tanıdıktı. Ufak titremeler ile sarsılan bedeni ayak bileklerini geçen kar kalınlığına sahip siyah gölgeler arasında uyuyan ormanın derinliklerindeydi. Peki ama nasıl gelmişti buraya. Geçmişe dair bir şeyler anımsamak istese de hiçbir anı zihninin derinliklerinden berraklaşıp ona yanıt olabilecek konumda değil gibiydi. Ya da gerçekten şuanda zihni bomboştu. Neden, niçin, nasıl gibi sorular zihnini kurcalarken o ayak bileklerini geçen karın içinde yürümeye başlamıştı. Halbuki yürümek gibi bir niyeti yoktu. Öylece gölgelere sarınmış uyuklayan ormanın derinliklerinde, ağaç gövdelerini selamlarcasına ilerliyordu. Üstünde ne kürkü olduğunu bilmediği ve onu şuan ki soğuktan koruyan şeyin içinde bile üşüyordu. Kocaman çizmeleri ile beyaz kar tane güruhlarını hunharca ezerek ilerlerken, uyuyan ormanın sükunet dolu şarkısına her adımı ile kristal yapılı kar güruhlarının parçalanma sesini hediye ediyordu. Birkaç dakika boyunca ormanın içinde öylece yürüdükten sonra, soğuktan nemlemeye ve acımaya başlayan gözlerini kısarak, ağaçların arasından kuzeydoğu tarafına doğru bir hançer misali kıvrılan patikayı fark etmişti. Bu yüzden adımları daha hızlanmış ve bedenini patikaya doğru sürüklüyordu. Ya da sadece hareket eden bir bedenin gözleri arkasından olan biteni izliyordu. Seri ve hızlı adımlarla patikaya çıktığında, neredeyse diz hizasına kadar kadife kumaşından yapıldığını tahmin ettiği siyah pantolonu yer yer beyazlara bürünmüş bir şekildeydi. Ormanın içindeki kar kalınlığına rağmen patikadaki kar kalınlığı sadece ayağın bir bölümüne kadar uzun olarak kabul edilebilirdi. Bunun sebebi ise, patika yolunu takip eden ayak izleri ve tekerlek izlerinin seriliğinden dolayı karın zemine iyice yapışmasından kaynaklandığını patika boyunca yürümeye başladığında anlamıştı. Birkaç dakika boyunca soğuğun altında patikadan ilerledi. Soğuk bu sefer tenine bıçak gibi saplanırken çenesi ritmik olmayan bir şekilde titremeye ve dişlerini birbirine çarpmasına neden olmuştu. Bu şekilde ilerlemeye devam etti. Her adımda içinde bir şeylerin onu tetikte olması konusunda zorladığını hissediyordu. İçgüdüleri deli gibi bütün bedeninde büyük bir tehlikede olduğunu ona söylercesine bütün duyularını ele geçirmişti. Ne olduğuna dair hiç bir şey bilmemesine rağmen adımları git gide hızlanmaya ve koşar adım tempo haline gelmeye başlamıştı.

Koştu, koştu, ta ki patikada iki yol ayrımına rastlayana kadar. Nefes alışverişi zorlaştığı gibi soğuk hava ciğerlerini yakıyordu. Bedenine acı sanrılarının girmesine neden oluyordu adeta. Yol ayrımında durduğunda soğuktan adeta buz tutmuş iki tahtadan levhayı andıran şeylere kaydı bakışları. Yazıları dahi okuyamıyordu. Ya da okunmuyordu. Tam olarak seçememişti açıkçası. Tam bu esnada sol şakağına doğru saplanan bir acı ile kaskatı kalmıştı. Sonrasında ise adeta kafası adeta zonklayarak dengesini kaybedip olduğu yerde diz üstü çökmüştü. Çıplak elleri soğuk karın içine girdiğinde, adeta yanmaya başlamıştı ama kafasındaki acı bu acının önüne geçmişti. Etrafta ayak sesleri işitiyordu sadece. Gözleri karardığı seçemediği siluetler etrafında toplanmaya başlamıştı. Kimisi yavaş adımlarla ona yaklaşıyordu kimisi ise çoktan onun bedeni üzerine çöreklenmeye hazır bir şekilde aniden ortaya çıkmış gibiydi. Şimdi acının yanında garip bir korku ve endişede vardı. Neden korktuğunu ya da neden bu kadar endişelendiğini bilmeden öylece orada kalakalmıştı. Başını yukarıya doğru bakmaya zorladığında, bir elin boğazını kavradığını hissetti. İnce kemikli parmakların boğazına uyguladığı baskı altında öylece kalakalmıştı. Ve elin boğazına uyguladığı baskı ve güç yüzünden bir süre ayakların yerden kesildiğini hissetti. Sadece birkaç saniye sonra çok sert bir şekilde karın örttüğü soğuk ve sert zemine sırtının hızla çarptığını hissetti. Kaburga kemiklerinden bir kaçı kırılmış olacak ki acıyla çatallaşmış bir ses tonu ile inlemişti. Şimdi soğuktan kasıp kavrulan bedeni acının yarattığı sıcaklık ile kavruluyordu. Boğazındaki elin baskısı yüzünden nefes almakta da zorlandığı için gözlerinin görüş alanı neredeyse kaybolmuştu. Sadece kendisini biraz önce bir tahta parçası gibi havaya kaldırıp yere atan bedenin silueti ve  yanında dikilen diğer bir siluetten başka bir şey göremiyordu. Gerçi görüp görmediği pek bir aşikarda sayılmazdı. Tıslamayı andıran bir ses işittikten sonra, boğazındaki elin baskısı biraz azalmış ve ciğerlerine soğuk hava dolmaya başlamıştı. Göğüs kafesi hızla inip kalkarken ayakta duran siluetten geldiği tahmin ettiği bir tekme çene kemiğini kırmıştı. Bir kez daha acı ile inlediğinde bir şeyler söylemek istercesine ağzında sözcükleri gevelemiş ama dudakları arasından çıkan tek şey ağzına dolmaya başlayan kandan başkası değildi. Kendisine tekme atan beden çömelerek suratını kendi suratı hizasına getirmişti.

“Kuralları biliyorsun kurtçuk. Söylediklerimiz emir niteliği taşır! Buna uymayan kim olursa ölür! Tıpkı senin gibi!”

Tekrardan bir şeyler gevelemeye çalıştığında ağzından kanlar fışkırmıştı sadece. Sonrasında üstüne çullanan birçok bedenin siluetini fark ettiğinde bedenine inen her darbenin acısını ta beyninde hissediyordu. Önce sert tekmeler, yumruklarla başlayan işkence vücuduna inen hançer darbeleri ile devam etti. Gümüşün açtığı her yara ile acıyla haykırıyordu.  Gözleri karanlık bir anaforun derinliklerine indiğinde kendi ismini uzaklardan duyuyordu sanki.

“Hesekiel! Uyan!”

Gözlerini açtığında, ilk hissettiği sol şakağındaki ve sırtındaki soyut acı olmuştu. Ter damlacıkları alnından şakaklarına doğru ilerlerken nerede olduğunu önce idrak edemedi. Bir türlü açmayı beceremediği gözlerini ovuşturmaya başladığında biraz önceki rüyasında gördüğü kanlı bedeninin hali gelmişti.  Derin bir nefesi ciğerlerine boca ettiğinde parfüm, esrar, sigara ve alkol kokusunun keskin bir statüye ulaşmış kokuyu içine çekmişti.  Sol şakağındaki ağrının baş ağrısı olduğunu ancak ayağa kalkmak istediğinde anlamıştı. İlk önce bakışları içinde bulunduğu mimarinin içinde gezinirken büyük bir yatağın kenarından neredeyse düşecek bir şekilde oturduğunu fark etmişti. Sonrasında tam önünde yarı çıplak bir şekilde ona şaşkın gözlerle bakan genç kadını fark etti. Anlamsızca onun çehresinde gezdi gözleri. Kadını hatırlamıyordu bile. Buraya nasıl geldiğini bile bilmiyordu hatta. Sonrasında çıplak olduğunu fark ettiğinde gerçekten neler olduğuna dair bütün şeylerin silinmiş ve kayıp olduğunu anlamıştı. Yatağın kenarında doğrulduğunda kadını tanımasa dahi ona bir cevap verme gereği hissetmişti.  “İyiyim, sadece bir kabustu.” Diyebildi sadece. Sonrasında yatakta yatan iki beden daha gördüğünde gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Çehresinde anlam veremediğini belli eden bir ifade dalgalanıyordu. Şuanda bir otel odası olduğunu tahmin ettiği yerde üç kadının arasındaydı. Ama buraya nasıl geldiğine dair en ufak bir şey dahi hatırlamıyordu. Kadınların yüzlerini dahi. Yerdeki boxerını uzanıp aldığında uyanık olan genç kadın ona yaklaşıp bedenini onun çıplak bedenine yasladı. “Bu kadar çabuk mu ayrılıyorsun. Halbuki dün akşamın aynısından bir daha yapmayı planlıyorduk dün gece. Özellikle benimle ilgili planların olduğunu söylüyordun.” Kadının fısıltı halindeki ses tonu kulaklarına çarparken neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu hala. Kadına söylediklerini bırak buraya nasıl geldiğini dahi hatırlamıyordu. Baş ağrısı yüzünden muhtemelen sarhoş olduğunu tahmin etse de hiçbir zaman sarhoş dahi olsa geçmişe dair her şeyin bu kadar silik ve kayıp olduğu durum olmamıştı. Tabi ki biraz önce gördüğü rüyalardan envai çeşidini görmedikçe. Gene aynı şeyin olduğunu anladığında durumu belli etmemek adına dudaklarını kendi boynunda gezdiren kadını nazik bir şekilde kendinden uzaklaştırdı. “Bugün fazla meşgulüm. Daha sonra o planların iki katını yapıp bu durumu telafi edebilirim.” Tabi eğer bir daha görüşürsek diye iç geçirdi. Kadının suratındaki ifade değişikliğini tahmin etmişti ama umursamadı. Pantolonunu ve tişörtünü giydi. Daha sonra kapıya yöneldiğinde önünde dikilen kadından kurtulmak amacı ile belinden kavrayıp dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Birkaç dakika boyunca onu öptükten sonra çıkması gerektiğine dair birkaç kelam etti ve odadan ayrıldı. Zaten kadın ile olan bir günlük geçmişini hatırlamıyordu bundan sonra da hatırlamak zorunda kalmayacaktı.

Yarım saat sonra

Gürültülü müziğin kulaklara çarptığı kalabalık bir barın içinde öylece oturmuş içkisini yudumluyordu. Başının ağrısını bir nebze olsun unutturmasını istiyordu sadece. Belki de gördüğü bu rüyaların acı tesirini biraz olsun hafifletmek kim bilir. Barda çalışan garson kızın sürekli olarak göz tacizlerine de anlam veremiyordu. İçeride onca parası bol zengin yakışıklı züppelerin arasında neden kendisi olduğunu sorguladı bir süre. Sonrasında zihnini bu tür aptalca şeylerle kurcalamamak gerektiğine dair kendisini ikna ettiğinde bardağında kalmış viskiyi boğazından aşağıya boca etti öylece. Rüyayı unutmak istese de dün gece olanları hatırlamak istediğinde sadece o rüyayı anımsıyordu. Kayıp anıların arasına geçmişin başka bir kayıp anısı doldurmuştu. Bundan dolayı sürekli içmeye başlamıştı. Kaldı ki kendisini önceleri her zaman eğlenmek için barlarda dolaşan bir tip olsa da bu kadar içmediğine ikna etmişti. Kristal bardağının yanında duran JB marka içkisini bardağa boşaltıp, bardağın içindeki sıvıyı da bir dikişte bitirmişti. Birkaç saniye sonra yanında duran iki boş sandalyenin ilerisinde içkisini yudumlayan genç bir kadını fark ettiğinde, ilk dikkatini çeken ona hafif bir resmiyet havası katan kıyafetleri olmuştu. Aslında şuanki durumu bu bar ortamında oldukça kışkırtıcı sayılabilecek ve erkekleri bara doğru umursamadan taciz bakışları atabilecek bir şekilde giyinmişti. Dudaklarını içkisi ile ıslattıktan sonra, boş bardağı öylece koymasını seyretti. Yeni bir bardak istemek için yeltendiğinde, şişesini ve bardağını eline alıp ona doğru ilerledi. Barmen yeni bir bardağı servis edeceğinde, başı ile yapmamasını istediğini belirten bir hareket yaptığında, kadının boş bardağını kendi içkisi ile doldurdu. Hiçbir kelam etmeden öylece kadının yanına oturduğunda, zihninde ne gibi bir amacı olduğuna dair en ufak bir fikri dahi yoktu. Belki sadece biraz daha fazla eğlence istiyor olabilirdi. Ya da öylece reddedilip içki şişesindeki son sıvıya kadar içmeyi. Ya da bazı şeyleri şuanda unutmayı.

“Sakıncası yoksa içkiyi kabul etmenizi isteyebilir miyim? Hatta bu şişeyi beraber bitirmeyi teklif ediyorum.” İfadesiz bakışları kadının soğuk bakışları ile buluştuğunda söze devam etti. “Ve tabi eğer rahatsız ediyorsam da gidebilirim. Eğer gideceksem bari şuanda şunu söyleme gereği hissediyorum, tam arkamızda bir kaç masa öteden itibaren başlayıp bütün erkeklerde ufakta olsa bir medusa etkisi yaratıyorsun.” Bardağındaki sıvının tamamını tekrar boğazından aşağıya boca ettikten sonra bardağı doldurup elinde içindeki sıvıya belli bir çembersel hareket kazandıran bir şekilde çevirmeye başladığında tekrar söze girdi. “Fazla gevezeyim sanırım. Ama buralara insanlar bir takım şeyleri unutmak için içki ile geveze olmaya gelmiyor mu?”
Hesekiel Heikkinen
Hesekiel Heikkinen

Mesaj Sayısı : 2

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

beginning Empty Geri: beginning

Mesaj tarafından Ethelinda Paz Eyl. 21, 2014 5:21 pm




Kadının kendi kimliği olan Nastasja ve sadece kafasında yarattığı Ethelinda arasında büyük bir uçurum olduğunu söyleyebilirdiniz. Hatta öyle ki, eğer onu birkaç yıldan fazladır tanıyorsanız ikilemde kaldığını da kolaylıkla fark edebilirdiniz. Nastasja daha bir çocuktu, saftı ve hayal edebileceğinizden de güçsüzdü. Ağaçların tam ortasında patikasız ancak büyük bir merağı ve cesareti olan bir kızdı. Kurtulma şansı yoktu. Boyun eğer ve en olmayacak şeyleri birer konu haline getirir; hatta kendi hatasını gördüğü anda ise çabucak bir mazeret uydurmaya bakardı. O kadar çok hayali vardı ki, hâlâ daha genç olan kadın, kafasında ondan bahsederken 'Berlin'in her bir taşına kazınan bir benlik' derdi. Öyleydi de. Ayrıldığı köşkte adı geçerdi onun, asla gerçekleşmeyecek planlarının izleri yosun tutardı. Ancak onu, kafasında yarattığı yeni idea ile değiştirmesinin hiç de zor olmayışı şaşılacak derecedeydi. Lanetli topraklardan kurtulduğunda geriye bakmamayı bir kural haline getirmiş, o zayıf benliği yıkıp yerine en azından geliştirebileceği bir şey koymayı amaçlamıştı. Ethelinda karakterinin doğuşu da buradan gelir. Ethelinda, bir seçim değil de ihtiyaçtı zamanında. Neden bu kadar materyalist olduğu, bencilliği, ben merkezciliği ve Tanrısal duygulardan uzak oluşu da tamamiyle buna bağlıdır. Ancak örtbas ettikleri ise yavaş yavaş kadının gerçekleri haline gelmeye başlar ve yavaşça ele geçirir, bu da onu kendi bilincini kapatmak istemesini sağlar. Daha çok alkol, esrar ya da sadece boşa geçirdiği vakit sırf bu yüzdendir. O, ana rahmine geri dönmektense olduğu kurt gibi olmayı ve yaşamayı tercih eden bir kadına dönüşür. Kendisi, eleştirmekten en çok hoşlandığı obje halindedir ve açıkçası, umursamazdır da. Dolayısıyla içgüdülerinin ona şu vakit günah çıkartması için baskı yaptığında bunu da görmezden gelmeye çalışmaya başlar. Bilinçaltının en korkutucu yanı, bunun ne kadar farkında olduğumuz değil midir zaten? Ethelinda'nın karamsar dünyası, aslında sadece olması gerekenden ibaret değil midir? Bastırılan gerçekliğidir onun tek problemi. Renkli spot lambaları altında olmak ya da normal biri yaşamak gibi isteklerini uzun süre önce bırakmış olsa dahi, sadece içindeki henüz gelişememiş taraftan gelir bir ihtimal vermesi. Oturduğu taburede, sigara dumanının üzerine sinmesini beklerken işte hata yaptığı yer de burasıdır. Tekrardan arzular başlangıcı, yenilgiyi ve heyecanı fakat bu, bunların hiçbirinin mümkün olduğunu göstermez. Kaldı ki Ethelinda'ya da anlattığımızdan yola çıkarak herhangi bir hastalık ile teşhis etmemiz de kesinlikle yanlış olur. Çünkü bir oğlanın erkeğe dönüşmesi gibi, bir kızın tam anlamıyla bir kadın olması da imkansızdır ve bahsi geçen ikilemler ve arzular her daim de orada kalacaktır. Onun, sahip olduğuna bağlı kalmayıp yenilemesi zaten geliştiğinin de bir parçasıdır. Dolayısıyla Ethelinda, içkisinden aldığı her bir yudumla Nastasja olmak istemez aslında, o parçasını tekrardan seyretmeyi amaçlar. Tek farkı bunu kendisinin dahi bilmemesidir.
Ethelinda'nın kimseyi anlamaya davet etmediği zihniyeti ve o anki ruh hali işte böyledir ve kurgusunda da fazlasıyla büyük yer tutar. Bunlara da ilerleyen vakitlerde değineceğim ben.

Eski tip dekore edilmiş barın hemen ortasında oturan genç kadın, elindeki içkiyi fondip yaptı ve çok geçmeden yenisini istedi. Onun için bu hareketi, arınmanın ilk aşamasıydı. Yeteri kadar hızlı giderdi ki geride hiçbir anı bırakmasın, sadece içinde olduğu zaman önemsensin diye. Nerede olduğu fark etmezdi, neyle veya nasıl yapıldığı da. Sadece kendi hareketlerini tanıyamayacak kadar sınırını aşar ve sonrasında ise yaptığından en ufak bir pişmanlık duymazdı. Gerçi bunun da sonradan çoğu şey gibi bir alışkanlık haline geldiğini söyleyebilirdiniz. Onun için çoğu şey bir alışkanlıktan ibaretti. Çünkü  Ethelinda için yaşamak demek deneyimden ibaretti, arkada bıraktıklarından değil ve sadece bu bile kendisini defalarca aynı şeyi yapmaya itiyordu. Kaldı ki bahsettiğimiz carpe diem stili ise ikinci dünya anlayışı olmayan birine göre fazlasıyla uygun bir düşünce tarzıydı bu. Gereğinden fazla çarpıktı ancak uygundu.

Bardağı bir yabancı tarafından doldurulurken sesini çıkartmadı. Şaşırmış değildi açıkçası, hayır, o duygudan çok daha uzakta yer alıyordu. Eğer barları ikinci evi gibi benimsemeseydi de bu kültüre yeni olsaydı belki o zaman bu klişeleşmiş lafları duyduğunda heyecanlanırdı. Dokuz yıl öncesi olsaydı, bunun yeni kişilerle tanışmak adına bir fırsat olacağını düşünüp karşısındakinin düşüncelerini iyi bir yöne çevirmek için uğraşabilirdi de. Ancak çok geçmeden fark ettiğini söyleyebilirdiniz çoğu kişinin buraya laflamaya yahut sonradan işine yarayacak insanlar için gelmediğini ve onun da aşırı saf davrandığını. Nastasja, manipülativ olabilirdi lakin bundan başka pek bir meziyeti de yoktu. İnsanlar anlamsız işler için içerlerdi; kutlamalar, seks, yalnızlık, bazen sırf zevkine yahut bazense tam tersi, unutmaya mesela. Eğer bir kere bara gitmişseniz, tüm bu tipleri tanır hale geliyordunuz ve göreceğiniz başka bir şey de pek kalmıyordu. İlk gördüğünüzde dahi insanları kategorize edebilirdiniz. Genellikle oluşan durum buydu ve genellikle dememin sebebi ise, Ethelinda'nın içinde bulunduğu durumun bir istisna olmasıydı. Örneğin hemen yanında yerini alan yabancıyı incelerken -ki bunu hiç de üstü kapalı yapmadığını da belirtmek gerekir- onun ne isteyebileceğini ya da neden burada olduğunu kesinlikle kestiremiyordu. Açık olmak gerekseydi, muhtemelen bardaki herhangi bir kadınla kolayca yakınlaşabilecek kadar güzeldi ve aynı zamanda yeterince yaşamadığını belli edecek kadar da pürüzsüz bir cilde sahipti. Ancak şu anda kesinlikle çiğneyemeyeceği bir eti ısırmaya çalışıyordu boş yere. Eğer yanına geldiğinden beri kendisine nefretle bakan garson kızı örnek verseydi mesela, adamın, kolay şeyleri sevmediğini söyleyebilirdi. Ya da Ethelinda her zaman yaptığı gibi başkalarının hareketlerini gereğinden fazla yorumluyordu ve bahsettiğimiz garson kız sadece onun tipi değildi.

Kadın, karşısındaki yabancının hareketlerini kendisine baz olarak aldı ve kabaca tekrarladı. İçkiyi fondip yapması, bardağı hafifçe hareket ettirişi olsun sadece hala onu incelediğinden ve henüz o rahatlık bölgesine almak istemediğindendi. Sonuçta bir açık verseydi ve bu fark edilip kolayca kullanılsaydı daha beş saat boyunca burada tıkılı kalma riski olurdu. O zaman duyduğu kelimelerin etkileyici olması hiçbir şeyi değiştirmezdi işte. Hoşuna giderdi, elbette, şu anda da hoşuna gittiği gibi, ancak bir sonuca sürüklemezdi. Hemen hemen kimseye güvenmeyen kadın, sarf ettiği eforun ve zamanın boşa gitmesinden nefret ederdi. Bazıları başından bir samimiyet kurmaya çalışır ve sonuca bakardı ya, o hiç öyle olmamıştı ve bundan sonra da bunun değişeceğini sanmıyordu. Adamın söylenen son sözlerinin ardından bar taburesinde doğruldu ve gözlerini adamınkilerde sabitledi. Bu küçük oyunlarına devam etmeli miydi yoksa sonlandırıp kendi zihninde gezinen seslerden biriyle mi bitirmeliydi gecesini? İkisini de yapabilirdi aslında. Hatta isterse onu da kendi zihninin derinliklerine bile çekebilirdi. "İkimiz de istediğimiz şeyleri bu geceyle beraber unutacaksak, neden uğraşıyorsun?" Neden sana eşlik edecek birine ihtiyacın var? Eğer bu soruyu Ethelinda'ya soracak olsaydınız muhtemelen onun verecek bir cevabı olmazdı ve sormasının nedeni de tam olarak buydu.

Bardakları tekrar dolduruldu. Şimdi, gürültülü müziğin altında, barın bir köşesinde hala dörtte üçü dolu olan bir şişeyi paylaşan iki kişiydiler, genç kadının tekliğinden ziyade. Dövmeleri sonsuzluğa uzanıyor gibi görünen adamın teklifini kabul etmişti diyebilirdik, her ne kadar bunu sözlü olarak ifade etmese de. Komik bir tabloydu aslında: Tanrı'nın kurduğu dengeyi korumak adına iş yapan kadınla yine aynı Tanrı'nın verdiği bedeni lekeleyen adamın bu kadar yakın oturması. Biri lanetliydi, diğeri ise özgürdü. Eğer karşısındaki karakter kadar benim bildiklerimi bilse, Ethelinda, şüphesiz ki bir kahkaha atardı. Oysa bilmiyordu ve gördüğü tek şey içki kokan masaların arasında ona rast gelmiş varlıktı. Böyle mekanlar için gereğinden de kibar sayılabilirdi, sözlerine bakarsanız. Sizli ifadeleri olsun, çabucak oluşturulmuş sıradışı iltifatları olsun o kadar dışarıda kalıyordu ki. Belki daha ağır yemeklerde ya da daha pahalı barlarda görülebilirdi, yanından eksik etmediği kokteylleri ve sözleriyle büyülediği bir kadın ile. Belki de bu yüzden bu kadar çabuk teklifini kabul ettiğini söylemek istemiyordu Ethelinda. Onu daha fazla uğraştırabilirdi, çok daha fazla. Bundan zevk de alırdı. İkisinin de içkileri beklerken, sözlerine devam etmeyi uygun gördü. "Etkileyicisin, gerçekten. Ancak daha kolay bir hedef seçebilirsin kendine, bunu tavsiye de ederim." Bir süredir barın üzerinde onu bekleyen içkisinden bir yudum aldı, ancak yutmadı. Bir elini, adamın bacağına koyup destek almak adına kullanırken ise dudaklarını onunkilere bastırdı.  İçkiyi bir başka bedene aktarırken boştaki eli istemsizce adamın boynuna yöneldi ancak fazlasıyla hafif dokunuşlardan öteye de gitmedi. Viskiyi elbette paylaşabilirlerdi, bir bardak dahi kirletmeden.

Kendisini bu küçük içki öpücüğünden ayırırken ise yabancının dudaklarında bıraktığı viskiyi yalamayı ihmal etmemişti. "Ya da, burada kalabilirsin ve bana eşlik edebilirsin ama onun için de hak etmen gerekecek. Eğer erkenden yorulmayı dert etmiyorsan, bence seninle fazlasıyla eğlenebiliriz." Yalan söylemiyordu kesinlikle. İsterse tüm hayat öyküsünü dinleyebilirdi ya da az önce reklamını yaptığının daha fazlasını verebilirdi ancak her şeyin bir parası vardır değil mi? İstiyorduysa, karşılığında bir şey vermeliydi. Galiba Hesekiel'i erkenden terleteceğiz bugün, sen ne dersin? O değil de Ethelinda'nın hala adını bilmemesi üzerine sormayacak kadar umursamamasına ne demeli? Ya da bu kadar yazmasına?
Bardağındaki içkinin geri kalanını da bitirdi ve devam etti. "Dediğim gibi, hatırlanmayacak bir şey için değeceğini düşünüyor musun?"
Ethelinda
Ethelinda
Hikmet'in Aşiftesi-

Vazife : Kurtadam
Mesaj Sayısı : 31

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

beginning Empty Geri: beginning

Mesaj tarafından Hesekiel Heikkinen Paz Eyl. 21, 2014 5:26 pm






Gürültülü müziğin kulaklara çarpan sert notaları, barın içindeki güruhun şen kahkahaları, ileride barın bir kaç metre ötesinde tuvaletlere giden dar ve barın renkli spot lambalarının yansımasını paylaştığı koridorun başında duran iki kadının alkol kokulu dudaklarının tadını birbirlerine hediye etmeleri. Tam arkasında loş bir ışığın altında hoş bir dekarasyona sahip masanın üstündeki boşalmış içki şişelerin üstündeki karanlık kalabalık insan siluetleri, kahkahalarla paylaşılan şevkler, tütün kokulu alkol tadındaki dudakların tekerrür eden birleşmeleri, bedene zerk edilen kanın içindeki o şehvet ve arzu duygusu ile harmanlanmış kol kaslarının gerilip bir kadının saçları arasına girişi ya da bir erkeğin erkeklik uzvuna yapılan istek dolu bolu baskılar ve bir kadının kalçlarına doğru kayan ve sabırsızlıktan doğan bir sertlikle kasılan parmak uçlarının şehvet dansları. Barın dans pisti olarak kullanılan alanın içinde müziğin sert ritmine eşlik etmeye çalışan bedenler. Birbirlerine sokulmuş vücutların eğlence tutkusu ile harmanlanmış bir güruhu idi sadece. Göz tacizlerine maruz kaaldığı garson kızın topuz yapmış olduğu saçlarının arasından ince boynuna doğru kayan bir ter damlasının izlediği yol dahi bardaki güruhun istekleri ve arzusuna göre hareket ediyormuş gibiydi. Sarhoş düşünclerin tek kullanımlık haklarının çarçur edildiği bir yerdi sadece. Arzuların karşı konulmaz yolunda devam edip giden anımsanması gereken şehvetin sıcaklıklığını hem isteyip hem onu yok etmek üzerine hareket edilen bir yerdi. Barların çoğu ona hep klişe gelmişti. Ama kendisi de bu klişelik güruhunda birzulmet içerisinde kaybolup gidiyordu. Karmakarışık anıların anaforu içerisinde öylece sağa veya sola savruluyordu. Her savruluşta başka bir sarhoşluk mertebesine geçen bedenin tepki o ana ait anıların yıkılıp yok edilmesi oluyordu sanki. Sarhoşluğun yarattığı etki bir nevi insanda anı kayıplarına yol açıyordu. Onun için bu durum tam tersiydi aslında. Hesekiel, anı kayıplarını rüyalarında yaşıyordu. Ama farklı bir boyuttu bu. Zihninin en derin bölgesine kazınan yegane şeylerdi. Çünkü o anları kendisi yaşıyormuş ve o duyguları rüyada olsa dahi baştan aşağıya tüm bedenin uzuvlarında hissediyordu. Ölümü, yaşamı, arzuları, öfkeyi, korkuyu ve daha akla gelebilecek, tene kafeslenmiş ruhun insan bedenine hediye ettiği soyut tanımların hepsini iliklerine kadar hissediyordu. Öyle ki bir rüyasında kim olmadığını bilmediği halde öldüğünü gördüğünde, ölümün soğukluğunu ensesinde hissediyordu uyansa bile. Bedenine inen her darbenin acısını hissetmesi ve bedenin bu duruma tepki olarak acı sanrıları ile kasılması onun için büyük bir eziyetten başka bir şey değildi. İşte bu yüzdendir ki Hesekiel bu kadar içkiye bağımlı birisi olmuştu. Birşeyleri unutmak için değil bu eziyeti neden ve nasıl çektiğine dair birşeyleri hatırlamak ya da bulmak için. Diğer insanlara nispeten o alkolü birşeyleri anımsamak adına boğazından aşağıya boca ederdi. Ona bağımlılığı bir çok kaybolan anısını bir şekilde tekrar bulmaya çalışmasından dolayı idi. Düşüncelerinin, bilinçaltının veya zihninin içindeki en karanlık bölgelere ulaşma çabası da denilebilirdi belki.

Onun için hayat hep gelecekten ibaret gibiydi. Hayalleri, rüyaları, düşünceleri hep ileriye dönüktü hep. Gökyüzüne doğru yükselen ve bulutların gölgelerinin yıkadığı uçsuz bucaksız tepelerin ve dağların arasında yılan misali kıvrılarak ilerleyen bir patikanın üstünde hep ileride ne olduğunu merak ederek atmıştı adımlarını hayatta. Ama belli bir yaştan sonra ileriye doğru değil, bir adım önceki yerin nasıl olup olmadığını düşünmekle harcıyordu hayatını. Geçmiş onun için kaynakları bir, ama hiç birşekilde birbiri ile birleşmeye iki nehir gibiydi. Birisi uzun yollar kateden ve kaynağına dönmeye çalışan doludizgin suların doldurduğu nehir yataklarından geçip giden bir nehir diğeri ise bir çağlayan gibi akıp bir su damlası olarak toprakta kaybolup giden bir nehirdi. Kendisi ile alakalı geçmişe dair bunca anıyı kaybetse de onların yerine çok daha öncelerine dayanan geçmişten anıların ızdırabı ile doldurulmuştu o boşluklar. Hala bir anlam yükleyemediği boşluklar olarak sıfatlandırmıştı kurtadam kendi bünyesindeki bu durumu. Her insanın kendisine ait bir geçmişi varken onun kendisine ait bir geçmişi kalmamaya başlamıştı. Kendi geçmişini kendi bünyesinde bulundurmayan birisinin gerçekten gelecekten bir beklentisi olabilir miydi peki?

Kulaklarına çarpan sert tını içerisinde viskinin verdiği sıcaklıktan doğan bir rehavet ile dalgalanıyordu bedeni. Grühun içerisinde tek farkındalık yaratan bedenin yanındaydı. Ya da kendisi öyle düşünüyordu. Ama onu buraya çeken şeyin klişelerden ayrılmış olduğunu kendi içerisinde daha kadının alkol kokan dudaklarını azat etmemesine rağmen anlamıştı. Kadının bardağını doldurmasından ve kendi sözcüklerini gürültülü ortama sunmasından sadece bir kaç saniye sonra, kadın aynı kendisinin yaptığı hareketlerin tekrarlanmasını izledi. Bardaktaki JB marka viskinin tamamının midesine boca edilişini izledi. Seri, soğuk ve oldukça dikkat çekici bir şekilde yapmıştı bunu kadın. İçki ile ıslanan dudaklarının süslediği çehresinde umursamaz ve taviz vermez bir ifade dalgalanıyordu. Bakışları, evet sanırım kadının bakışları konusunda zihninin seçtiği kelime tam anlamı ile doğruydu. Delip geçen ve sanki tene kafesli ruhunu içerideki soyut gerçekliğin içerisinde görebilen. Çünkü herhangi birisini sadece o bakışlar ile kendisine çekip sonrasında öylece bir kenara bırakıp gitse bile o kişide bırakacağı etki gene etkileyici olurdu. Zira kadına dair zihinlerde ilk beliren şey onun bakışları olacağı aşikardı. Kristal boş bardağın kenarını parmak uçları yardımı ile oynarken kadının alkol ile ıslanmış dudakları aralanmıştı. Kadının dudaklarından azat edilen sözcüklerin onda bıraktığı etki tahminin doğru olmasının yarattığı bir memnuniyetten ibaretti. Kendi sarf ettiği sözcüklerin ardından gelen bu soru hakkında sadece ona hak vermişti. Ama sadece Hesekiel tamamiyle unutma potansiyeline sahipti şuanda. Kadının kusursuz çehresini, dikkat çekici umursamaz ifadesini ve hatta o bakışlarını dahi unutabilecek potansiyeldeydi. Kadın ise sadece bu durumu kendi içinde unutulmalı olarak sıfatlandırabilir ya da sarhoşluğun yarattığı etki altında en ufak bir şeyi dahi hatırlamamayı başarsa bile Hesekiel'in suratı gördüğü anda zihninin derinliklerinde bir yerde ufakta olsa anımsama durumu peydah olabilirdi. Lakin kendisi için bu durum oldukça karışık bir haldeydi. Hatırlamak istediği bir geçmişin arasına koysa bile tamamen yok olup zihninden silinme durumuna sahipti çünkü. Kadının sözcüklerinin ardından sadece tebessüm edebilmiş ve bardağı ile oynamaya devam etmişti. İşaret parmağı ile bardağın kenarına baskı uygulayıp baş ve serçe parmakları yardımıyla bardağı birkaç tur döndükten sonra, barın arkasında bardaklar, şişeler ile meşguliyette olan beden silmiş olduğu bir bardağı kenara bırakıp her iki bedeninde bardaklarını doldurmuştu. Tekrardan kendi işine dönen bedeni bir müddet süzdükten hemen sonra, kadının bakışları ile buluştu kendi gözleri bir müddet. Bedeninin delip geçildiğini hissetmiş gibi bakışlarını kadının bakışlarından çekip, kendi bardağı içindeki sıvıya odakladı bir müddet bakışlarını. Hala genzinde oluşan yanma hissi ile birlikte rehavet sıfatını taşıyan duygunun içindeydi. Bağımlısı olduğu sıvıyı zevk veya hoşlandığı için içmiyordu artık. Sadece bedensel bağımlılığını dindirmek için yapıyordu bu işlemi. Düşüncelerini viskinin barın renkli spot lambalarının yarattığı ışık cümbüşü içerisinde kaybolmuş bir kehribar renginin arasından çekip alan kadının sözcükleri olmuştu. Bakışlarını yavaşça onun bakışları ile buluşturmak için kaldırdığında baş parmağı bardağın ağzından geziniyordu. Cadı sözcüklerini dudaklarından azat ederken, ince kemikli parmaklarının kavradığı bardağı dudaklarına götürüşünü izlerken kadının sözcükleri kulaklarında yankılanıyordu. Daha kolay bir hedef? Hesekiel için daha kolay bir hedefin şimdiki durumdan bile aldığı hazzı ve tatdığı eğlenceyi vermeyeceğinden emindi. Bu yüzden o seçenek çoktan kafasından silinmişti onun için. Düşüncelerinden bir kez daha sıyrılmasının bu sefer ki sebebi bacakları üstünde hissetiği bir baskı yüzündendi. Daha sonrasında boynunda hissettiği parmak uçların hafif dokunuşları ile tetiklenen bedeni bütün dikkatini kadının hareketleri üzerinde yoğunlaştırmıştı. İçki ile ıslanmış dudaklarının üstünde onunkileri hissettiğinde ağzına dolan sıvının yarattığı tadın tesiri altında afallamış bir durumdaydı. Bunu beklemediğini belirten bir ifade çehresinde dalgalanırken kadının alkol ile ıslanmış dudakları kendi dudaklarından kurtulurken dilinin yarattığı ıslaklığı sunduktan sonra geri çekildi. Boynunda hissetiği parmak uçların hafif dokunuşları da ortadan kalktığında yarı afallamış bir şekilde kadının gözlerine bakıyordu doğruca. Şimdi bakışlarındaki o insanı kendisine çeken durumu dahi umursadığı söylenemezdi. Şuanda içinde bulunduğu durumu idrak etmek zorunda gibi hissediyordu zira kendisini. Kadının kendinden emin ses tonu kulaklarına çarptığında hala bir yönü durumu idrak etme konusunda bedeninde farklı durumlar içerisinde çalışıyor gibiydi. Kadının sözcükleri ardından çehresinde dalgalanan şaşkınlık ifadesi yerini eğlendiğini belirten ve bir nevi vereceği cevabı sükunet dolu bir ifade ile veren haince bir tebessüm bırakmıştı dudaklarında. Şimdiden fazlasıyla eğlenmeye başlamış ve bunun devamını kendince istemişti. Ki bu durumu yaratmak adına her şeyi yapabileceğini biliyordu. Hesekiel. Ama bu durum onu kendine güvenden daha çok başka şeylere sürüklüyor gibiydi. Bunu umursamadı. Tam konuşmak için yeltendiğinde kadının ıslanmış dudaklarından bir kez daha kelimeler azat edilmişti.

Hatırlanmayacak bir şey için değip değmemesi? İşte bu soru kurtadamın çehresindeki hain tebessüme gölge düşürmüştü. Ama bunu belli etmemek adına sessizce gülüpbaşını sallamakla yetinmişti. Daha sonra bakışlarını kadının gözlerinden çekip biraz önce yapmak istediği gibi dudaklarından azat edivermişti sözcükleri. "Aslında gerçekten hatırlanmaya değer birşeyi kendi içimde aramaya değeceğini düşünüyorum." Her ne kadar bu onun için mümkün olmayan bir statüde olsa da anı kayıpları yaşanmadığı sürece bu durum tüm gerçekliğini koruyabilirdi. Kaldı ki daha dün gözlerini yorgunlukla kapayıp kapamadığını bilmiyorken şimdi hatırlanmaya değer birşeylerden bahsetmek onun için ne kadar karmaşık bir durum olduğu ise aşikardı. Bardağındaki dolu sıvıyı bir dikişte boğazından aşağıya boca ettiğinde, genzindeki o yanma hissi biraz önceki kadar ona tat vermemişti. Sıradan, klişe bir tadı bilmem kaçıncı kez tadıyor gibiydi adeta. Barın arkasında uğraşan bedene kafası ile doldurmasını istediğinde, uzun parmakların JB marka şişeyi kavrayışını gördü sadece. Zira bakışlarını tekrardan kadının bakışları ile buluşturmuştu. "Burada kalmayı seçmek daha cazip. Kolay bir hedef genelde çok cazip görülse de bir süre revaşta kaldıktan sonra hiç bir anlam ifade etmiyor. Ama zor hedefler-" Bardağının dolduğunu göz ucu ile fark ettiğinde sağ eli ile bardağı kavrayıp bir yudum aldıktan sonra sözcüklerine devam etti. "işte onlar aslında her zaman dikkat çekenler ve elde edilmek uğruna birşeyler yapılanlar. Çünkü zor hedefin yarattığı istek durumu olmasa bu kadar çok kolay hedefe sarılanlar olur muydu?" Gülümsemesi tamamen çehresinde dalgalandığında bardağın içindeki sıvı ile bir müddet bardağını sallayarak oynadıktan sonra onu biraz önce aldığı yere bıraktı. "Ve hak etmek konusuna gelirsek. O konuda senin yardımını mı almalıyım yoksa kendi bildiğim yoldan mı gideyim?" İşte şimdi eğlendiğini hem kendisine hem de kadına açıkça belirten kelimeleri sarf ettiğinde gene biraz önceki gibi bir gülümseme dalgalanıyordu çehresinde.
Hesekiel Heikkinen
Hesekiel Heikkinen

Mesaj Sayısı : 2

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz