Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Tristan de Lancie

Aşağa gitmek

Tristan de Lancie Empty Tristan de Lancie

Mesaj tarafından Ethelinda C.tesi Ağus. 30, 2014 6:00 pm




Isabella de Lancie; ilkbaharda açmış begonyalar kadar narin, sisin beyaz ve kapatıcı bir örtü halini aldığı bir kasaba kadar gizemli fakat aynı zamanda bir bıçak kadar da sivri ve keskindi. Ancak şüphesiz ki genç kadın Tristan'ın hayatında gördüğü en güzel varlıktı. Tamamiyle raslantı gibi görünen tanışmalarının ardından konuştukça normal ilişkilerden farklı şekillenen bağları olmuştu belki en can alıcı noktaları. Belki de tamamiyle birbirleri gibi insanlara ihtiyaç duymalarıydı, kim bilir. Bütün evliliklerinin neye dayalı olduğunu yadırgısada bazen, aklına gelen düşünceleri zamanla unutabileceği kadar da seyrekti o anlar. Onunla ilk tanıştığında henüz yeni yetme bir oğlan olması değil de daha çok birkaç sırrı ya da kendisini nasıl eğittiği, doğal ortamının ne kadar farklı oluşu olduğunu anlamıştı genç kadını asıl ilgilendirenin. Sonuçta Tristan, henüz çocuk yaşta kanına karışan bir yan benliğe sahip olmuş ve dolunayda ortaya çıkan yaratığı kontrol etmesinin zorluğunu kavrayamadığından sahip olduğunu bir kenara atmıştı. 8 yahut 9 yaşlarında, henüz Hogwarts mektubu için bile heyecanının bulunmadığı o dönemde olan dönüşümü ve evcilleştiremediği küçük hayvanıydı onu yetim bırakan sonuçta. Kendi ebeveynlerini öldürdüğü hiçbir zaman kanıtlanamadı, bir ayının ya da ona benzer bir hayvanın saldırdığı yazıldı rapora ve yıllar önce kapatıldı. Bunun yapılması bile o kadar çok görüşme aracılığıyla sağlanmıştı ki gerekenden en az 2 yıl daha uzun sürmüştü işlemler. Bu süreç içinde muhtemelen en ilgisiz akrabalarından birine de gönderilmiş ve ilk orada öğrenmişti nasıl kendi kendisine bakacağı. Aynı zamanda ilk orada olmuştu nasıl olup da içindeki bu şeyi biraz da olsa kontrolü altına almayı. Tüm bunlara rağmen Tristan, tanıyabileceğiniz en asude insanlardan biri oldu yaradılışı nedeniyle. En sakin, mantıklı ve göze batmayan insanlardan. Şüphesiz sessizliğiydi onu iyi bir dinleyici yapan. Hogwartsa geçtiğinde ve ilk yıllarını bir şekilde atlattığında ise ilk kez fark etmişti eğer tüm bedenini uyuşturursa en az kendisi kadar normal geçirdiği dönüşümlerini. Buna rağmen hiçbir zaman bir bağımlı sıfatını elde etmedi. Eğer ki biraz daha ileriye gidecek olursak, çok değil ama, sadece birkaç ay daha sonrası bu farkındalığın, Isabella ile tanışması o zaman olmuştu. Bir tesadüf olmamıştı aslında, her ne kadar öyle dursa da. Genç kızın sahip olduğu bir şeyin onu her zaman için çekmediğini söylemiş olsaydı bir yalandan ibaret olurdu; veya kızın her ne kadar güzel olduğunu farketmediğini söylese de. Çünkü hayatı yaşamıyorsanız, başkalarının hareketlerini izlemeyi bir süre sonra hobi haline getiriyordunuz ve Isabella, bilinçsizce Tristan'ın en sevdiği kişisel eğlencesi olmuştu bir süre sonra. Hareketleri, kırık gülümsemesi ya da dudaklarından çıkan en basit cümleleri bile bir mana kazanmaya başlamıştı; çünkü o farklıydı tamamiyle. Her gün görebileceğiniz sıradan tipler yerine gerçekten kalbinde yaralar olan ve bunu yine bilinçsizce etrafına hissettiren biriydi. Buna rağmen Tristan'ın en büyük arzusu bir süre sonra onunla konuşmak olmuştu ki muhtemelen en anormal koşullarda gerçekleşen bu olay bir süre sonra aslında her şeye değdiğini de gösterecekti. Öyle ki Tristan'ın, genç kızdaki eksiklikleri tamamlaması, uzun bir süre önceden edindiği oturmuş kişiliği ve Isabella'nın da en çok ihtiyacı olduğunda her daim orada oluşu ya da zihin yapısıyla çok geçmeden aralarında bir bağ oluşmuştu. Tristan'ın bunun iyi ya da kötü olup olmadığını tartışmadan kabullendiği türden hem de. Üstelik bu durum ikisinin dünyasını da çok kısa sürede renklendirmeyi başarabilmişti. Genç adamın Isabella'nın onun olmasını istediği ve bunu dile getirdiği vakte kadar da aralarında usulca gezinen bu şey onu rahatsız bile etmişti denilebilir. Altıncı sınıfın başlarında, bodrum katlarında, o yosun tutmuş koridorda otururken söylemişti ona. Yavaşça, o çok sevdiği adı, her zamanki Fransız aksanından arındırarak telaffuz etmiş ve ona tam olarak ne istediğini belirtmişti. Elbette üstü kapalı harflerle. Sonuçta Fransa'da her ne kadar belli bir kesimin birbirlerini karşılaması öpüşmeyle olsa da ya da pek kibar insanlar oldukları söylenemese de Tristan çoğu şeyde olduğu gibi onlardan da uzak kalmayı seçmişti. Mezun olduklarında gerçekleşen evlilikleri, hatta yenidoğan çocuklarına rağmen genç adamın basit bir sebeple oradan kaçmış olması geçmişindeki bir diğer kara lekeydi. Isabella'yı fazlasıyla sevmesine rağmen, aşk çılgınca bir zayıflıktır. Onu çok bağlandığına inandıran ve korkutan bir zayıflık hem de. Şu an elinde tuttuğu, yine eşinden gelen mektup ise onu tekrar geri davet ediyordu. Olabilecek en yumuşak cümlelerle.

Aradan geçen birkaç yıla rağmen hala ona aşık mıydı, tekrardan görmek istiyor muydu? Mektupta, akmış bir mürekkeple yazılan ve bunun önemli olduğunu belirten cümleleri atlayarak tekrardan okudu; son bir saattir yaptığı gibi. Genç kadının ondan sadece bir şey istiyor olma ihtimalini, kendisinin tüm bunu yanlış algılamış olması durumunu düşünmemeye odakladı kendisini. Sahi, ona hala aşık mıydı? Çok rahat portresini çizebileceği, hala değişmediğinden emin olduğu sağlam karakteri aklına geldi kadının sahip olduğu. Tristan'ın ince dudaklarına bastırdığı dudaklarını, geçirdikleri yılların hepsini, en önemlisi de kokusunu anımsadı. Evet, Isabella'ya hala aşıktı o. Hem de en geri dönülemez ve reddedilemez bir şekilde. Peki şimdi ne yapacaktı, bir hayalkırıklığı anlamına gelebilecek olsa da onun istediği gibi görüşecek miydi? Merak ediyordu; acaba Isabella tekrar beraber olmalarını en az onun kadar istiyor muydu? Bunlar bile asıl bırakıp gidenin kendisi olduğu düşünüldüğünde saçma gelen düşüncelerdi. Ona, kendisi gibi olanları arayacağını söylemişti eğer hafızası yanıltmıyorsa. Üzgünüm, seni incitmek istemiyorum değil. Tamamiyle direkt, tersine inkar edilmesi imkansıza yakın ve hiç de kendisinden izler taşımayan bir yalan. Gitmem lazım demişti Tristan; ne olduğumu bilmem gerekiyor. Oysa şimdi dahi umuyordu ki Isabella ona inanmamış olsun. Genç kadına duyduğu bu özlem, bu aşk nereden geliyordu bilmiyordu, bilse acaba o hisleri de kökünden almak ister miydi bir muammaydı. Ancak şu günde bile her şeyin normal olmasını istediği bir gerçekti, gerçekçilikten en çok nefret eden adam için bile. Tıpkı genç kadının hemen her gün onu bulmasını istediği gibi. Yüz hatlarının hafifçe gerildiğini hissedebiliyordu, buluşsa da ona ne diyebilirdi ki? Elbette işin bir de ardında bıraktığı kızı olduğu gerçeği vardı.

**

Stüdyonun önünde yaklaşık beş dakika kadar beklediğinde kendi kendisine neden bu kadar uzun sürdüğünü sordu. Onu daha önce çalışırken izlememiş değildi, haber vermeden ziyaret ettiği de bir gerçekti; dolayısıyla aradan geçen zamana rağmen genç kadının saatlerini ezbere biliyordu. Tatlı bir meltem vardı Paris'in üzerinde; Seine tarafından taşınan ancak soğuk değildi, hayır. Ya da öyle miydi? Önemi var mıydı ki? Fransa'nın hiçbir zaman değişmediğini söylerler zaten, insanların görünüşünden karakterine ya da sokakta göreceğiniz insana kadar son beş yüz yıldır aynı olduğunu ve değişen tek şeyin varolan her şeyin sadece ayrı bir süse büründüğünü. Belki de doğruydu bu, sonuçta yıllardır adımını atmadığı şehire yabancılık çekmemesini açıklayabilirdi. Gözlerini hafifçe kısıp odakladığı arş ise tamamiyle açıktı. Şehir, en güzel günlerinden birini yaşıyordu tartışmasız. Bu rutini bozan o tanıdık koku ve sahibi, gıcırtıyla açılan stüdyonun kapısından dışarıya adımını attığındaysa Tristan bir süre için sessiz kalıp eskiden yaptığı gibi onu izlemeyi tercih etti. Dışarıya attığı asil adımın, sigarasını en uç köşesine kadar bildiği dudaklarında yakmasından sonra ancak dahil oldu görüş alanına ve ardından gelen cümleyi duyunca kendi dudaklarında belli belirsiz yerini alan tebessüme hayır diyemedi. O hala aynı Isabella'ydı, tıpkı bıraktığı gibi. "Oysa beni sen çağırmıştın. Eğer istiyorsan gidebilirim de." Cümlesine naksettiği istemsiz alayın çok belli olmayacağını umdu. Genç kadının yanında, sırf saygıdan, duruşunu düzelttiğinde bir an için kendisi bunu neden yaptığını sorgulayacak oldu, ardından ise tamamiyle vazgeçti. Bir eliyle yürümeleri yahut az da olsa kenara geçmelerine dair işaret etti, gözleri ise bu süreç içerisinde kadının yüz hatlarında gezindi. Her ne kadar sıfatını defalarca kez daha görmüş olsa da her seferinde onu büyülemeyi başarıyordu. Keşfedilmemiş bir tılsım gibiydi adeta. Yavaş bir hareketle kadının dudaklarındaki sigarayı izinsizce alıp yere attığında mırıldandı. "Lütfen, sende bunu sevmediğimi bildiğini sanıyordum."
Çok değil, ancak kendisine öyle gelen bir süre zarfından sonra sadece aralarındaki bu bilinmezliği düzeltmek amacıyla sordu. "Camille nasıl?" Oysa iyi bir baba olmadığı o kadar belliydi ki.
Ethelinda
Ethelinda
Hikmet'in Aşiftesi-

Vazife : Kurtadam
Mesaj Sayısı : 31

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz