Sanctuary
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Arina Vasilyeva

Aşağa gitmek

Arina Vasilyeva Empty Arina Vasilyeva

Mesaj tarafından Ethelinda C.tesi Ağus. 30, 2014 5:55 pm




Rusya, Moskova
13 Kasım 2005, 21:18
Arina. Açık yaraya bastırılmış alkol kadar yakıcı, kalın kapaklı kitapların sarı sayfalarında bahsedilmeyecek kadar sakin ve sanki karanlığa zincirle bağlanmış kadar sınırlayıcı. Bir ağacın yeşermesini onu inciterek engelleyen çocukların ruhları misali, o ağaç misali saf ve karartılmaya açık bir bedene ve ruha sahipti adeta. Fazlasıyla duygu yüklü, fazlasıyla insancıl. Belki de diğerlerine bu kadar çekici gelmesi bu yüzdendi; fazlasıyla tazeydi o; geçmişte bırakılması gereken bir harmoniydi. Dyonisos efsanelerinde olduğu gibi tekrar tekrar kırılıyor ve yeniden birleşiyordu ruhu, kendisini kulağa hoş gelen bir ezgiye dönüştürmek için çabalıyordu. Oysa ki kendi öz benliği her zaman aynı tabiatı sahiplenecek ve asla şekil aldığı kalıpla oynamayacaktı. Soylu ailesi her ne kadar insan elinin değmediği geleceğiyle ilgili çeşitli planlar yapsa dahi Arina asla o aitlik hissiyatını tadamayacağının farkındaydı. Özgürlük arıyordu, bağlılık veya saçma disiplin kuralları değil. Tüm bu duygusuz düşünce ve sitemi yavaşça zihnini ele geçirirken bir yandan da her şeyin kolaylıkla tek bir kişi tarafından değiştirilebileceğini biliyordu. Pavel; ah, Pavel. Adını duyduğunda ve çehresini tattığında aklından geçen tek düşünce 'dehşet verici' olmuş fakat aynı zamanda tüm ironisiyle muazzam bir hayranlık beslemişti oğlana karşı. Dehşet vericiydi, tüm iliklerinde hissettiği nahoş bir ürpermeye bile çaba sarf etmeden sebep olabiliyordu o. Dehşet vericiydi, insanoğlundan farklıydı; daha fazlasını istemesine yol açıyordu. Sadece onu gözünde Tanrılaştırmasından değil aynı zamanda her kusurunu bile bile kabullenmesinden ve oğlana karşı olan tutkusundan dolayı gitmesine izin vermeyecekti, kendi benliğinden ve arı geleceğinden vazgeçmesini gerektirse dahi. *Bu normal değil!*

Gül kurusu kadife koltukta doğrularak okyanus mavisi gözlerini şömineden uzaklaştırdı. Kilise camlarını andıran pencerelerden, yağmurdan yeni kurtulmuş çimenlerin üzerindeki tatlı fakat tıpkı serzenişi andıran bir edayla taşınan koku dolduruyor içerisini, evin kulelerini bir hayat kadını edasıyla yalayarak geçtiğini hayal etmek de mümkün. Sevr ve Çin vazoları, el işlemesi duvar yün halıları, sineğin uçuşunu bile duyamayacağınız kadar sessiz bir oda; bir kütüphanedeydi. Genişçe odada rafların arasında göze bir tek çarpan da yukarıda tasvir edilen ile aynı 2 koltuğun, oryantal desenli halının, koyu kahverengi şömine ve şöminenin mermer tabakasının üzerindeki çeşitli porselen ve meşe ağacından yapma Rus bebek ve figürlerle donatılmış olması ne kadar da ironikti aslında. Bütün o Baudelaire, Rimbaud ve Verlaine gibi şairlerle, Dostoyevski, Oscar Wilde gibi yazarlarla ve Nietzche, Pluto gibi düşünürlerin eserleriyle dalga geçiyordu adeta; o kadar aşağılayıcı ve komikti ki bu durum gülmemek elde değildi. Bir çocuğun gururuyla anlamayacağı kadar ince bir zevke sahip olduğundan olsa gerek, Arina haricinde bu ironiyi fark eden tek tük insanlar çıkar, onlar da çarşaf çarşaf söyleşilerde bulunurlardı. İnsanlar onu anlamayacak kadar basit, zihnindekileri öğrenince olağanüstü fakat düşüncelerinin onları kaosa götüreceğini söyleyecek kadar da sıradandılar. Genç kız yavaşça ayağa kalktı ve üzerindeki vişne çürüğü, 18. yüzyılı andıran elbisesini düzeltti. Uzun eteği, oldukça hafif bir göğüs dekoltesi, sadece dekor amaçlı bir korseden oluşuyordu. Saçları salık idi. Ruhu kendisine hayranlık beslemesini önleyecek kadar saygıyla bezeli idi. Böyle giyinmesinin sebebi kendi içinde oynanan baloya uyum sağlamak istemesinden geliyordu, Balzac'ın romanlarında verilen partileri kıskandıracak gibi olmak istiyordu.

Akli dengesi yerinde miydi Arina'nın yoksa yaşadığı sadece bir genç kızın kadınlığa geçişinden mi ibaretti? Bir Gaia kadar merhametli ve doğal mıydı o hala yoksa bunu kayıp mı ediyordu? Bilgiye tabi, adeta muhtaç oluşu bundan mı kaynaklanıyordu yoksa bu sadece senelerdir içinde yaşayan harikulade bir özellik miydi? Kendisini tanıyamamaktan korkuyordu, o çok sevdiği gülümsemesinin yüzünden silinip yerine tutkudan yoksun bir tebessüm gelmesinden korkuyordu. Benliğinden korkuyordu. Ne kadar güçlü bir kişiliği vardı oysa; sadece bunu görmemesi ve övünmemesi için gözleri yerlerinden sökülmüştü. Eline yeni geçen bir oyuncağı paylaşan çocuğun yaptığı fedakarlığın yarısı olmazdı yoksa onda.

Kapının çalınması ile bakışları oraya çevrildi hemencecik. O gelmiş miydi? Topuklu ayakkabılarının çıkarttığı yankıya aldırmayarak uçuk renkli, ince ve uzun parmaklarıyla saçlarını düzelterek yana attı. Derin bir nefes aldı, tutarak geniş kapıyı araladığında beklediği kişi gözlerine ilişti. "Seni ne kadar özlediğimi tahmin edemezsin. Neden bu kadar geciktin?" Onu sanki ikisi de soylu, önemli kitap kahramanlarıymış gibi içeriye davet ederken yüzünde bir gülümseme belirdi. Pavel hakkında her şeyi biliyordu, aynısı tam tersi için de geçerliydi. Yaklaşık olarak 3 veyahut 4 yaşlarında ailelerinin mevkileri dolayısıyla tanıştırılmışlar ve zaman içinde oyun arkadaşı olmaktan çıkıp birbirlerine her sırlarını açabilecekleri arkadaşlar haline gelmişlerdi. Dolayısıyla Arina, Pavel'i her ne kadar yakından tanıdıysa Yuri'yi de aynı şekilde tanımıştı. Oğlanın düşünsel, ruhsal ve bedensel durumuna, yapısına hayran oluşu ve bu denli tutulması da zaten buradan geliyordu. Kusursuzdu Pavel, henüz onun bile tam olarak açamadığı bir hazineydi. Çok daha yakın olmak istiyor fakat aynı zamanda tüm benliğini titretiyordu. Titremesi, korkudan ziyade gerginlik ve karasızlığının harmanlamasıyla ortaya çıkıyordu daha çok. Bir hayalet misali sol omzuna dokunuyor önce, ardından ise tüm bedenini esir alıyordu çok kısa bir süreliğine ve Arina'yı boşlukta hissettiriyordu. Cansız ve yalnız hislerini tam anlamıyla bağışlıyordu.

Yıllardır tanıdığı oğlana içtenlikle sarılırken sadece onun duyabileceği bir tonda mırıldandı. "Yuri mi bırakmadı seni yoksa?" Oğlanın temiz teninin çekici kokusu burun deliklerini dolduruyor, onu tekrardan benliğini keşfetmeye davet ediyordu adeta. Yavaş adımlarla parke zemini arşınlayarak kadife koltuğa geçtiler. Daha önceden eline meşgale olan kitap yere düşmüş ve rüzgardan sayfaları sönük bir biçimde oynaşmaya ve odadaki sessizliği doldurmaya başlamıştı. Cılız ışık oğlanın soluk tenine vuruyor, kuzgunî siyah saçlarının çevrelediği güçlü, hafif sert sayılabilecek yüz hatlarını ve iri gözlerini, onları ön plana atan kendine has dokusunu ortaya çıkartıyordu. Kendisi de yavaşça bir erkek haline geliyordu ki bu oldukça kolay bir şekilde fark ediliyordu. Belki de onda fark edilebilecek tek şey buydu ve bunun getireceği duygu yoğunluğu tahmin edilebilirdi. Onun hakkında hiçbir şey kendini ele vermezdi zaten, her zaman kapalı kapıların ve soğuk taş duvarların arkasına gizlenmiş dururdu. Ah ne kadar sıradışı bir varlıktı o, ne kadar büyüleyiciydi. Bazen kendisinin olmasını isterdi Pavel'in, sadece onun; başka kimsenin görüp rahatsız edemeyeceği bir yerde, yalnız. Sonra ise utanırdı bunlardan, düşündüklerinden ve oğlanın zihnini okuyamamasına şükrederdi.

"Bir an için doğum günümü unutacağını sandığıma inanabiliyor musun? Bazen seni ne kadar tanıdığımı unutuveriyorum."

-------------------------------------------------------------------

Arina Vasilyeva:
Oğlanın cevap verirken kullandığı sert ses tonunu göz ardı etti, o olmadığının bilincinde idi. *Yuri, neden bu kadar vahşisin?* Genç kızın varlığının Pavel için bir zayıflık noktası oluşturduğu doğru muydu yoksa ona olan düşkünlüğünden dolayı kendisi mi öyle olmasını istiyordu? Bu yüzden miydi Yuri'nin ona karşı sürekli sert tavırlar takınması yoksa bu onun doğal hali miydi? Eğer yapabilse düşüncelerine gülerdi belki, neden yıllardır tanıdığı, gereğinden fazlasıyla hayranlık beslediği birini yargılamaya çalışıyordu ki? Ona karşı hissettikleri veya hissetmek istedikleri hiçbir şekilde tensel değildi. Küçük bir çocuğun eline geçen yeni bir oyuncağa beslediği hevesinden, bir rahibin dinine olan bağlılığının kutsallığından ve baharda yeni açmış lavantaların taze, saf güzelliğinden daha öteydi beklentileri. Bir ihtiyaçtı Pavel, aynı zamanda mükemmeliyetin kusurlu bir simgesi ve Yuri yüzünden ise tam tersi kusurluluğun mükemmel sembolü sayılırdı.

Yuri ile ilk kez tanıştırıldığı günü anımsıyordu; 3 yıl önce, yine buradayken. Pencereler fırtınanın gürültüsünden dolayı sımsıkı kapatılmış, odayı dolduran tek şey şöminede kavrulan odunların sesiydi. Arina kadife koltukta bacaklarını kendisine doğru çekmişti, şömineden yayılan cılız ışık henüz tam olgunlaşmamış göğüslerini, hala genç kızlığını belirten hafif çocuksu yüz hatlarını ortaya çıkartıyordu. Üzerinde saatin geç olmasına rağmen okul üniforması yerini alıyordu. Pavel'de ise uçuk renkli teninin üzerine yeni yeni aktarılmaya başlayan dövmeleri kapatan sıradan bir tişört vardı. Aileleri o siyasi partilerden birinde yer aldığından dolayı tamamen yalnızdılar. Kızın incelediği kadarıyla oğlan fazlasıyla farklı, fazlasıyla endişeli duruyordu. Gerginleşen yüz hatları dolayısıyla vişne dudakları incelip bir çizgi halini almıştı adeta, dökülen kelimeler ise her zamankinin aksine manasızlaşmıştı. Aradan yarım bir saat, belki daha fazla geçince yavaş yavaş kendisine gelmiş, tam olarak olayın ne olduğunu anlatmış ve omuzlarındaki yükü ilk kez birine aktarabilmişti. Karanlığa kendi elleriyle bile bağlayamadığı bir canavar olarak tanıtmıştı Yuri'yi, davranışlarının tüm dengesizliği ve çelişkisinin suçlusu olarak göstermişti. Peki Arina ne yapmıştı? Hayal kurmayı bırakmasını ve aklına başına toparlaması üzerine nasihat vermiş, sorunlarının yüzüne karşı gülmüştü. Çocuksu bulmuştu onu. Ne yapacağını bilememesinden dolayı öyle davranmasına rağmen yine de oğlanın her bir kelimesine saygı göstermiş ve kapalı bir kutuda saklamıştı. Pavel ise kendisini hakarete uğramış hissedip çok geçmeden terk etmişti. Sonrasında nerede, ne yaptığı bilinmez.

Aynı şekilde 2 ay önce duyduğu cinayete gözünü kapamıştı Arina, yanlış kişiyi suçlarına hayatı pahasına iddiaya girebileceği yönünde konuşmuş olsa dahi ailesi dinlemeyip her şeye karıştığı gibi onunla olan ilişkisine de burunlarını sokup buluşmalarına yasak getirmeye çalışmış olsa da işe yaramamıştı. Genç kız bu çarpık düşünce yapısına karşı çıkmış ve Tanrı'nın fazlasıyla özenle yarattığı bu varlıkla arasındaki bağı kesmeyi reddetmişti. Cinayetleri onun işlemediğinden her ne kadar emin olsa dahi aksi bir olasılıkta bile Pavel'in kendisine zarar veremeyeceğinden emindi. Bir deliye güveniyor da denebilirdi aslında, kendisi hariç herkesin görüşü bu yöndeydi ne de olsa. Onun içinse her şey bundan tamamen farklıydı, yüzü gecenin gizinde ortaya çıkan akşam sefası idi Pavel. Eğer yapabilse hayatının sonuna kadar ayrılmayacağı, sadece davranışlarını izleyerek saatlerini harcayacağı tek erkekti o. Aşık değil, sadece bir düşkündü oysa, en azından öyle adlandırmıştı. Ancak ilişkilerine ve tavırlarına darbe vuran başka bir etmendi herkesin diline düşen cinayet. Kız çok daha çekimser ve belki biraz da yapmacık olmuştu boş yere. İçindeki o kötülüğün bir süre aklını çelmesine izin vermiş ve sonradan buna fazlasıyla pişman olmuştu. Hala öyle davranıp davranmadığından bihaber, sadece umuduyla devam ediyordu şimdi. Tüm bunların hiç olmamış olmasını isteyerek gözlerini gerçeklere ve dünyaya karşı kapatıp kendisini saatlerce kitaplara, resimlere ve şiirlere adıyordu. Ne kadar da masum bir benliğe sahipti o, ne kadar temiz duyguları ve küçük bir kızın düşüncelerini taşıyordu.

Oğlanın sarf ettiği sözlerin ardından müthiş bir meraka kapılan gözleri önce çıkartılan deri cekete ardından sıyrılan tişörtün altında yatan soluk tene kaydı. Yeni bir dövme? Sadece kendisi için miydi? Şimdi hemen her yeri çeşitli dövmelerle kaplanmış bedeninde sadece kendisine ayırılmış bir bölge, sonsuza kadar orada duracak olan olağanüstü bir eser. Oğlan ince, uzun parmağıyla işaret ettikten sonra kaldırarak Rus aksanı en belirgin bir şekilde kelimelerin ağzından dökülmesine izin verdi. "Gülümse! Çünkü seni seven biri var Arina. " Arina yavaşça oğlana doğru yaklaşarak elini dövmenin üzerinde gezdirdi, Pavel'in her zamanki gibi soğuk tenini parmak uçlarında hissetti ve bundan olabildiğince zevk aldı. Yüzüne yayılan minettarlık dolu tebessüm ardından gelen kelimeleri izledi. "Tanrım, Pavel. Harikulade bir şey bu. Ne diyeceğimi bile bilmiyorum." Abartmıyor veya kendisini iyi hissettirmek adına zırvalamıyor, oğlanın yaptığı hareketi fevkalade buluyordu. Çoğu insan kendilerinde hatıra kalacak pahalı bir şey isterdi, bilirsiniz basit zevklerle üstten geçilip gidilmiş yüzeysel şeyler, belki bir takı veya ona benzer bir şey; sonrasında ise bunları ilk fırsatta kaybeder veya değerini unutur. Kendisinin aldığı bu hediye ise çok daha özel ve detaylandırılmıştı, Arina kiril alfabesiyle yazılmış yazının en küçük kıvrımına bile büyüleyici adını vermekte çekinmemişti. Sanattı bu, oğlanın tüm bedeninden oluşan ustalığın bir parçasıydı bu. Sadece ikisine özeldi.

Elini oğlanın teninden çekmeden yavaşça boyun kıvrımlarına götürdüğünde gözleri onun yüzüne takılı kaldı bir süre için. Rahatsız mı olmuştu? Fazla mı yakındı ona? Giderek paranoyaklaşıyordu belki çivisi çıkmış bu dünyada, giderek diğerlerine benziyordu belki. Her gün haberlerde gördüğünüz o insanlarla, psikopatlarla ve katillerle ortak bir noktası oluşuyordu belki. Kendisinden ürktü genç kız, asla başka birinin hayatını mahvetmeyeceğinden emindi oysa. Zarif bir hareketle elini geriye aldı, sakince bir teşekkür olarak kan kırmızısı dudaklarını oğlanın alnına özenle bastırdı kısa bir süreliğine. Oğlanın tensel temaslardan haz etmediğini çok iyi bilse de aniden edindiği bu minnettarlık onu bir gönül borcuna itiyordu sanki. Belli belirsiz bir fısıltı halinde, ancak onun duyacağı bir sesle mırıldandı. "Sana nasıl teşekkür edebilirim? Benim için yapılmış en güzel şey bu." Gözleri oğlanınkilerde, sustu ve gelecek cevabı bekledi.
Ethelinda
Ethelinda
Hikmet'in Aşiftesi-

Vazife : Kurtadam
Mesaj Sayısı : 31

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz